𝟬𝟮 ಇ the gates of hell

276 84 156
                                    







2. BÖLÜM
"CEHENNEMİN KAPILARI"

UYARI: yaptığım betimlemeler midesi hassas olanları etkileyebilir. etkilenebileceğinizi düşündüğüm paragrafların başına bu "⚠️" emojiyi bırakacağım. okuyup okumamak bundan sonrası için size kalmış. iyi okumalar! 🖤

charlie puth, wiz khalifa - see you again.

unsecret, krigarè - heroes never die.


6 AĞUSTOS 1945
PATLAMADAN YARIM SAAT SONRASI
JAPONYA • HİROŞİMA.

Karanlığa alışan gözlerimi aralayacak kuvveti nihayet kendimde bulduğumda gözlerime saplanan ışık huzmesi çabalarımın boşa olduğunu yüzüme vurmakta gecikmemişti. Gözlerimi açık tutmak giderek dünyanın en zor işi haline gelirken başıma saplanan ağrının yardımı hiçbir şekilde dokunmuyordu.

Beynimin işlevini yerine getirdiğine olan inancımın her geçen saniye azaldığı sıralarda, kalan son kuvvetimi de sağ kolumu başıma doğru kaldırmak için harcadım. Parmaklarıma sürülen kan lekesi yüzümü buruşturmama sebep olduğunda kısa bir süreliğine uyanmamış olmayı diledim.

Dakikalar öncesinde olanlar bir yapbozun parçaları gibi yavaş yavaş birleşmeye başladığında nihayet Bambam'ın varlığını hatırlayabilmiştim. Pencerenin camları üzerimize doğru patladığında belime dolanan kolları ve bana zarar gelmemesi adına vücudunu siper ettiği anın görüntüsü her zamankinden daha netti şimdi. Bir şeylerin yolunda gitmediği belimdeki kolların gevşekliğinden belli olsa da delirmemek adına aklımı ele geçiren karamsarlığa yenik düşmemeyi tercih ettim.

Üzerinde oturduğumuz kanepenin ateşler içinde kül olduğuna şahitlik edene kadar karamsarlığa yenik düşmemek konusunda da oldukça başarılıydım. Biraz daha burada kalmaya devam ettiğim takdirde kül olan şeyler listesine bizzat ben de eklenecektim. Nerden geldiğini çözemediğim bir güçle üzerime doğru devrilen sehpayı bacaklarımdan destek alarak ittirdim. Odanın dört tarafına yayılan ateş, ayaklarımla ittirdiğim sehpayı da içine çektiğinde dirseklerimden destek alarak uzandığım yerde doğruldum.

Hareket etmemle birlikte Bambam'ın belime dolanan kolları yana doğru düşmüş, sırtına saplanan cam kırıkları gözler önüne serilmişti. Kulaklarından çenesine kadar süzülen kandamlaları, patlamanın çıkardığı yüksek sesin eseri olduğunu gözüme sokarken elimi omzuna yerleştirip onu hafifçe dürttüm. Herhangi bir dönüt alamadığımda onu daha şiddetli sarsmış, gözlerini açması için gösterdiğim çabalara kayıtsız kalıyor oluşu beni tarifi olmayan bir çaresizliğe sürüklemişti.

Etrafa yayılan gazdan mı yoksa bedenimi esir alan kaybetme korkusundan mıdır bilinmez, sulanan gözlerimi görmezlikten gelmiş; yüzünü avuçlarımın arasına alarak onu uyandırma çabalarıma çaresizce devam etmiştim. İsminin her geçen saniye dudaklarımdan dökülmesine izin veriyor, ona beni yalnız bırakamayacağını dile getirmekten çekinmiyordum. Sesimin desibelinin giderek arttığı sırada kulağımı kalp ritmini dinlemek adına göğsüne yasladım. Tıkanan kulaklarım yüzünden hayatta olup olmadığını idrak edemiyordum.

Çareyi üç parmağımı şah damarına yerleştirmekte bulduğumda içimden beşe kadar saydım. Herhangi bir hareketlilik hissetmediğimde oldukça soğukkanlı bir şekilde üstüne bir beş daha ekledim. Aldığım karşılık koca bir hiçlikten ibaret olduğunda aynı şeyi bileği için de tekrarladım. İçime dolan öfkeyle yumruk yaptığım elimi sertçe göğsüne vurup beni yalnız bırakmasının hıncını bir nevi ondan çıkardım.

stains on the mirror ಇ liskook, taennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin