𝟮𝟭 ಇ journey to death

97 9 7
                                    






21. BÖLÜM
"ÖLÜME YOLCULUK"

lil nas x - star walkin.

the script - flares.


10 AĞUSTOS 1945
JAPONYA • HİROŞİMA.

Kuzey Işığı. Hiç şüphesiz bir insana hitap ederken kullanılabilecek en güzel kelimelerden biri olabilirdi. Kimsenin aklına kolay kolay gelmeyecek olması, onu benim için daha da anlamlı kılıyordu.

Kürelerim aynadaki yansımamla buluştuğunda dudaklarıma içten bir gülümsemenin kazındığının yeni farkına vardım. Yüzümdeki yara izleri hâlâ varlığını korusa bile en azından tenimin rengini değiştirmeye zemin hazırlayan lekelerden Despina'nın Meyhanesine sığındığımdan bu yana eser kalmamıştı.

Saçlarım, saç diplerime sinen yağlardan arınmış; bedenimi hakimiyeti altına alan ter kokusundan kurtulma şansı yakalamıştım. Yaşanılan felaketler dur durak bilmemesine rağmen kendimi tuhaf bir şekilde yenilenmiş hissediyordum. Uykularımı zehir etmek konusunda epey iddialı olan kâbuslarım bir geceliğine beni yalnız bırakmayı tercih ettiğinden üzerimdeki yorgunluğu dünde bırakmayı başarabilmiştim.

Işınları tül perdeden süzülen güneş, odayı aydınlatmak konusunda her zamankinden daha başarılıydı. Sanki her şeyin yoluna gireceğine dair bana umut aşılamaya çalışıyor gibiydi. Canımı tehlikeye attığım, ölüm kokan bir yolculuğa çıktığımın bilincinde olmasam belki de kendisinin aşılamaya çalıştığı pozitifliğe inanabilirdim. Her ne kadar sarayda büyütülmüş olsam da gerçek ile hayali birbirinden ayırabilme kabiliyetine sahiptim.

Sol bacağım patlama sırasında dizime kadar yandığı için dar kıyafetler giymeyi aklımın bir köşesinden silmiş; tercihimi siyah, bol, kumaş pantolondan yana kullanmıştım. Böylelikle çıkacağım uzun yolculukta gerektiğinde daha rahat hareket edebilirdim.

Üzerime geçirdiğim kısa kollu bej rengi gömleğin bir düğmesini açmış, yakasını düzeltirken alışık olmamama rağmen elde ettiğim salaş görüntüyü beğendiğimi aklımdan geçirmeden edememiştim. Babamın kanatları altında olduğum zaman dilimlerinde her zaman bir prensese yakışır bir şekilde giyinmek zorunda kalmıştım. Böylesine bir rahatlıktan kendimi mahrum ettiğimi bilseydim saraydan kaçmak için acele ederdim.

Yeterince kısa olan saçlarımı kulağımın arkasına atmaktan başka bir şey yapmazken üzerimden çıkardığım siyah günlük elbiseyi dolaba geri astım. Tam o sırada fark ettiğim siyah pelerin, kendisinin yardımı olmadan sarayın yakınlarına dahi yaklaşamayacağımı anlatmaya tek başına yetmişti.

Saraya geri dönmeye çalışacağımı idrak edebilecek kapasiteye sahip olduklarından çevresindeki muhafız sayısı en az iki katına çıkarılmış olmalıydı. Medya bile görenlerin beni teslim etmeleri gerektiğini rahatça söyleyebiliyorsa eğer Nebula askerleriyle karşılaşma ihtimalim son derece yüksekti. Bu da gözümü ve kulağımı dört açmam gerektiği anlamına geliyordu.

Oyalanmadan pelerini üzerime giymiş, şapkasını da başıma geçirmiştim. Yüksek ihtimal terleyecektim. Fakat saraya ulaşamadan yakalanmanın ancak bu şekilde önüne geçebilirdim. Bambam'den hatıra kalan, aynı kareyi paylaştığımız çocukluk fotoğrafını da yanıma aldığıma emin olduktan sonra odanın içinde irislerimi son kez gezdirdim.

Ömrümün geri kalanını her ne kadar burada geçirmek istesem de beni bir süreliğine yaşanılan felaketlerden uzaklaştırmayı başaran bu yere bir daha adımımı atabileceğimi sanmıyordum. Kendi rahatım için etrafımda olup bitenlere sessiz kalamazdım.

stains on the mirror ಇ liskook, taennieWhere stories live. Discover now