𝟯𝟬 ಇ bodies in the lantern

120 13 240
                                    









‼️ son bölümün okunma sayısı 75, verilen oy sayısı da 6... gerçekten sizlerden elinizi vicdanınızı koymanızı istiyorum. belki o zaman biraz da olsa empati yapıp gösterdiğim emeğe ve onca çabama karşı yapılan saygısızlığı -amacınız bu olmasa bile ben bu şekilde nitelendiriyorum.- anlayabilirsiniz. bölüme 15-20 aralığında oy ve pasaj aralarına bırakılan yorumlarla birlikte 100-200 aralığında yorum gelmediği sürece yeni bölüm yazılmış olsa bile YAYINLANMAYACAKTIR. yalnızca emoji ya da random içerikli yorumları da kabul etmeyeceğim. bu şekilde bir karar almayı istemedim ancak takdir edersiniz ki mecbur bırakıldım. hepinize iyi okumalar dilerim, gerisini tamamen size bırakıyorum.




30. BÖLÜM
"FANUSTAKİ BEDENLER"


ateez - this world.

unsecret, naoni - fallout.

the score - born for this.




the score - born for this

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.






13 AĞUSTOS 1945
JAPONYA • HİROŞİMA.
PRANPRIYA MANOBAN.

"Kara gölgenin hiçbir korkusu yok. Ölüm zar zor karanlıkla yüzleşebildiğinde sınırları bulanıklaşan bulanık çizgiler ve iblis, cennet mi cehennem mi bilemiyorum. Aydınlık ve karanlığın birbirine girdiği bu yerde, gerçeği yalanlardan ayırt etmek benim görevim. İnsan doğası çirkinlikle açığa çıkar. Artık iyiliğin ve kötülüğün birbirinden farkı yok. Karanlığa daha çok adımlıyorum. Daha da derinlere düşüyorum. Tanrım, sanırım düşüyorum. Yavaş yavaş aşağı iniyorum."

— This World, Ateez.


Merak, peşine düşülmediği takdirde insanın içini delik deşik eden bir kurttu. Şüphe ile harmanlandığında ise o kurt, insanı kolaylıkla ipe götürebilirdi. Dünyaya gözlerimi açtığımda o ipin üzerinde yürürken bulmuştum kendimi. Bu yüzden ismini dahi bilmediğim biriyle atılmak üzere olduğum maceradan kafamdaki binlerce felaket senaryolarına rağmen kaçmayacaktım. En kötü zaman zaman yapmak istediğim ancak uygulamaya geçiremediğim şeyi yapar, o ipi boynuma dolardım.

Turuncu saçlı adamın "Kazık yutmuş gibi dikilmeye daha ne kadar devam edeceksin?" diye mırıldanmasıyla düşüncelerimin akıttığı zehirden kendimi kurtarabilmiştim, içimdeki endişeyi aldığım derin bir nefesle mümkün olabildiğince bastırdıktan sonra derin bir nefes aldım. Juanita ve saz ekibi hakkındaki şüphelerimin peşine düşmeyi tercih ettim.

"Beni tuzağa çekmeye çalışıyorsan eğer bil ki bunun bedelini sana ödetirim. Daha sonrasında ise bana ne olacağı gram umurumda olmaz, anlıyor musun beni?" Dolgun dudaklarımın arasından fısıltıyla dökülen sözler, havalandırmanın içinde keyfimi bekleyen adamı gülümsetmeye yettiğinde altta kalmamayı tercih etmişti.

stains on the mirror ಇ liskook, taennieWhere stories live. Discover now