9

164 21 12
                                    

Yemekhane de diğerleriyle birlikte yemek yerken Mike'ın kulağıma fısıldadığını duydum. Bugün Eleven gelmemişti, bu yüzden bizimleydi. "Ne dedin? Anlayamadım?" Tekrardan fısıldadı. "El konusunda bana yardımcı olabilir misin?" Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Aranızı yaparak yardımcı olduğumu düşünüyorum Mike. Şimdi de sizi barıştıracak mıyım?"

"Hayır, hayır! Öyle değil."

"O zaman ne?"

"Eleven galiba Jason'ı dövmüş." Şaşırdım. "Ne?"

"Bildiğin. Sana yaptığı şeyi öğrenmiş ve aynısını ona yapmış." Olduğum yer de doğrularak ona baktım. "Ne yapmamız lazım?"

"Jason, Eleven'ı öğretmene şikayet etmiş. Şikayet kâğıdı öğretmenler odasında. Girip o kağıdı alacağız ve yakıp kül edeceğiz."

"Ama bu resmi bir belge. Ya başımız belaya girerse?" Mike'ın ciddileştiğini hissettim. "Eğer yapmazsak Eleven okuldan atılacak Will."

"İyi, diyelim ki kâğıdı yaktık. Haberleri olduğunda biz atılacağız."

"Bir gün sonra bahar tatiline gireceğiz. Kimse'nin haberi olmaz. El için Will, hadi ama." Biraz düşündükten sonra iç çekerek onayladım. Gülümseyerek sırtımı patpatladı. Tam önüne dönecekken Eddie bize ikişer bir fındık fırlattı. "Siz iki çocuk, ne fısıldaşıyorsunuz!"

"Hiçbir şey."

"Hiçbir şey." Gözlerini kıstı. "Çok şüpheli." Fısıldadım. "Ne zaman yapacağız?"

"Ben seni çağırdığımda."

"Hey!"

"Tamam! Tamam! Artık fısıldaşmıyoruz!" Önümüze dönerek yemeğe devam ettik. Onunla tekrar yakınlaştığımı hissederek gülümsedim. Dustin gülümseyerek sırtımı patpatladı.

Kalabalığın içinde derse girmek üzereyken bir el beni elimden yakaladı ve çekti. "Mike?"

"Herkesin sınıfa gitmesini bekleyelim. Sonra gireriz." Başımla onayladım ve sınıfın kapısından uzaklaştık. "Yakalanırsak ne yapacağız?"

"Sınav kağıtlarını arıyorduk deriz."

"Ama sınavlar biteli çok oldu."

"Bir şey buluruz Will! Kötü düşünmeyi kes!" İç çektim. "İçimde hiç güzel hisler yok." Bana cevap vermedi ve herkesin sınıflara gitmesini bekledik. Mike bana, "git içeriyi kontrol et" diye baktığında koşturarak öğretmenler odasını kontrol ettim. "Kimse yok ama bence biraz daha bek-" Yanıma gelerek sırtımdan ittirerek sürükledi ve içeri girdik. "Bekleyecek zamanımız yok, hemen bulmalıyız. Sen oraya bak, ben de buraya bakacağım." Onaylayarak bütün çekmeceleri ve dolapları karıştırdım. "Burda da yok." Mike hızla kapıya baktı. "Siktir! Birisi geliyor!"

"Sana dedim bekleyelim diye!" Hızla bir dolaba saklandığımda ne yapacağını bilemeden ortalığa baktı. Çünkü girilecek başka dolap yoktu. Kapıyı açarak hızla onun elinden tuttum ve yanıma çektim. Birbirimize çok yakındık. Yutkunarak başka yere bakmaya çalıştım ama dolap zaten yeterince küçüktü. "Cidden dolap mı Will-" Elimle ağzını kapattım ve susmasına işaret, parmağımı dudağıma koydum. Kalbim çok hızlı atıyor, ağzımdan fışkıracaktı neredeyse. Aynı şekilde onunki de öyle atıyordu. Yani, o kadar sessizdi ki birbirimizin kalp atışlarını bile duyabiliyorduk. Elimi tutarak indirdi ve gülerek bana baktı. Sessizce fısıldamaya başladı. "Kalbinin sesini duyabiliyorum, bu kadar mı çok korkuyorsun?" Korkudan olduğunu zannediyor, mal. "Evet, sanane! Kendi kalbine bak asıl!"

"Korkmuyorum."

"O zaman neden bu kadar hızlı atıyor?" Sol göğsüne elimi koydum. "Çüş."

"Kes sesini!" Bileğimden tutarak indirdiğinde sessizce güldüm. "Gitti mi sence?" Mike'ın sırtı kapıya dönük olduğundan bakamıyordu. "Azıcık kenara çek kafanı." Yavaşça vücuduna doğru yaklıştım ve omzunun üzerinden dışarıya baktım. Küçük aralıktan etraf iyice gözüküyordu. Mike'ın kalbi daha da hızlanmıştı. Bu benimkini de hızlandırıyordu. "Çıkalım, gitmiş." Kapıyı açarak çıktık. İkimiz de hiç konuşmadık. Deli gibi etrafı karıştırıp anca iki saatte kağıdı bulabildik. "Buldum! İşte burda!" Kağıdı kaldırarak gösterdim. Gülümsedi. "Sonundaaa!" Bana sarıldı bende ona sarıldım. "Bir an bulamayacağız zannettim."

"Ben de öyle. Hadi çıkalım, tekrar yakalanmadan." Koşarak dışarı çıktık. Çöpün başında Mike'ın kağıdı yırtışını izledim. "Umarım başımıza bir şey gelmez."

"Gelmeyecek."

ree // byler (1986)Where stories live. Discover now