11

182 23 35
                                    

Mike'ın ağzından

Bütün kulüp D&D oynamak için toplandık. Robin ve Steve de buradaydı. Eddie ve diğerleri Will'in nerede olduğunu sordu. Onların yüzüne bakamadan cevap verdim. "Bilmiyorum. Haberim yok."

"Nasıl yok? Will'den tek senin haberin olurdu."

"Bilmiyorum işte. Her zaman bilmek zorunda mıyım?" Dustin kaşlarını anlamamış bir şekilde çatarak bana baktı. "Dostum iyi misin? Bir şey mi oldu?"

"Hayır, iyiyim. Sadece oynayalım." Will'in bana dediği şey aklımdan çıkmıyordu. Haklıydı. Eleven dan dolayı gözlerim kör olmuştu, hiç kimseyi görmüyordum. Dostum olan Dustin ile Will'i bile. Will'e dostum demek doğru olur mu hâlâ bilemiyordum. Beni sevdiğini söylerken ciddi miydi anlamıyordum. Kafam o kadar doluydu ki kavga ettiğimizden beri sadece bunları düşünüyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse, bazenleri hislerim bile karışıyordu. Sanki Eleven dan ayrılmak istiyor gibiydim de. Ama istemiyor gibiydim de. Ne yapmam gerektiğini, ne hissetmem gerektiğini, hiçbir şeyi bilmiyordum. Zaten o kavgadan sonra Will ile bir daha görüşemedik. Bahar tatili ödevini yalnız yapmak zorunda kaldım. Tatil onsuz çok boş geçiyordu. Eleven ile eskisi kadar buluşmuyordukta. "Hey! Mike! Oyunu oynayacak mısın, yoksa öylesine dalıp gidecek misin?" Ayaklandım ve oyundan çıktım. "Keyfim yok bugün, siz devam edin." Çimenlikler de onlardan biraz öteye gittim ve yere oturdum. Will den özür dilemeli miydim? Ama bana çok sinirlidir. Yüzüme bile bakmaz. Eleven dan ayrılmalı mıyım? Hayır, bilmiyorum. Tanrım, gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum. Çaresiz ve acınasıyım. Düşünceler kafamı deliyor. Bütün hatalı olan bendim sanırım. Çıldıracağım!

Omzumda hissettiğim kol ile yerimden sıçradım. "Hey, hey! Benim." Steve'e baktım. "Ne oluyor? Cidden çok düşünceli görünüyorsun. Anlatacak mısın artık? Çünkü hepimizi endişelendiriyorsun." Diğerlerine baktığımda hepsi endişeli bir şekilde bana bakıyordu. Steve'e geri döndüm.

"Bir şey yok. İyiyim."

"İnanmamı mı bekliyorsun? Şu haline bak, düşünmekten hiçbir şeye odaklanamıyorsun. Abin sayılmaz mıyım? Hadi anlat bana." İç çektim. "Bilmiyorum." O da iç çekti. "Tamam, sen anlatana kadar burda seninle oturacağım." Bir süre bekledik ve ona döndüm. "Tamam anlatıyorum, peki." Beni dinlemeye başladı. "Birkaç gün önce Will ile tartıştık. Bana Eleven dan dolayı arkadaşlarımı aksattığımı söyledi."

"Yani Eleven kız arkadaşın."

"Değil mi! Değil mi..."

"Ama arkadaşlarına da zaman ayırman lazım." Suratımı astım. "Her neyse, sonra ne oldu?"

"Daha sonra beni sevdiğini söyledi, gerçekten ne kadar sevdiğini söyledi." Şaşırmıştı. "Cidden söyledi mi sana!"

"Evet, biliyor muydun?"

"Hadi ama, herkes biliyordu. Sen hariç." Tekrardan bir iç çektim. "Sen ne dedin?"

"Bir şey diyemedim. Ne diyebilirdim ki?" Güldü. "Noldu?"

"Will'den hoşlanıyorsun sanıyorduk."

"Ne? Ne alaka?"

"Will'e olan bakışların çok farklı geliyor bana. Eleven'a ya da diğerlerine baktığın gibi değil. Ona karşı olan kalp atışların, onların farkındasın. Değil mi?" Farkındaydım ama nedenini bilmiyordum. "Onu koruma arzun, endişen, ilgin, belki de farkında olmadığın aşkın."

"Farkında olmadığın aşkım derken neyi kastediyorsun?''''''

"Kendine daha önceden sordun mu? Gerçekten Eleven'ı mı istiyorum yoksa Will'i mi diye."

"Öyle bir şey mi olur yahu! Tabii ki Eleven." Tabii ki Eleven... "Aptalsın dostum. Cidden aptalsın." Ayaklandı. "Bana duygularım yüzünden kızamazsın!"

"Kızmıyorum, hayır. Sadece ne kadar şanslı olduğunu kaçırıyorsun ve ben de bunu yüzüne vuruyorum!" Poposunu silkti ve kalktı. "Şanslı mı?"

"Will gibi bir çocuk dostum, hadi ama! Gerçekten seven birisi!"

"Sevip sevmemek elimde değil ki!"

"Yedireceğim bu lafı sana!" Diğerlerinin yanına geri döndü. Steve bana hiç yardımcı olmamıştı. Aksine, daha çok düşünceye sokmuştu ve şimdi ne yapacağımı hiç bilmiyordum. "AHHHHH!" Sesli bir şekilde gökyüzüne doğru bağırdım.

ree // byler (1986)Where stories live. Discover now