10

161 24 24
                                    

Bahar tatili ödevi sayesinde Mike ile ilk defa yalnız vakit geçirip, Eleven'sız bir konuşma gerçekleştirdik. Mutluydum, hem de çok. "Bugünlük bu kadar yeterli sanırım. Haftasonu tekrar gelir, bitiririz." Merdivenlerden çıkarken konuştu. "Kalmak ister misin?"

"Güzel olurdu ama bugün erken döneceğime söz verdim." Gülümseyerek ona baktım ve çıkmaya devam ettim. "Görüşürüz Bayan Wheleer. Görüşürüz Bay Wheleer."

"Hoşçakal tatlım." Şarıl şarıl yağmur yağıyordu. "Bu yağmurda gidebileceğinden emin misin? Sadece bisikletin var. Bak kal diyorum."

"Sorun değil gerçekten." Bisiklete binmek üzereyken beni durdurdu. "Noldu?" Konuşmaya başlamak üzereyken tereddüt etti. Bu da beni oldukça heyecanlandırıyordu. "Şey... Will..."

"Noldu?" Yavaşça gülümsemeye başladım. "Eleven ile..." Suratımı düşürdüm ve iç çektim. "Hayır yardım edemem. Telsizden arayıp söyle işte."

"Sen söylesen daha iyi olmaz mı?" Sinirden aniden patlayıverdim. "Eleven da, Eleven Mike! Eleven sayesinde artık beni görmüyorsun! Dustin?! Dustini bile görmüyorsun ve umrunda da değil! Sadece Eleven ile ilgileniyorsun!"

"Çünkü sevgilim Will!"

"Ya biz?"

"Biz arkadaşız! Arkadaş!" Sinirden güldüm. "Arkadaş mı? Arkadaş ha? Seni ne kadar sevdiğimi biliyor musun Mike! Seni her şeyden çok sevdiğimi biliyor musun?" Ağzıma gelen her şeyi söyledim ve ağlamaya başladım. O durup sadece sessiz kaldı. "Anlamıyorsun. Hiçbir zaman anlamayacaksın..." Bisikletime atladım ve tam gidecekken durup sulu gözlerimle arkama baktım. Mike arkasını dönmüş içeri giriyordu. Ona tekrardan seslenmek istedim ama sesim çıkmadı. Ağlaya ağlaya yağmurda eve kadar sürdüm

Nedense bu an çok tanıdık geliyordu. Sanki daha önce bu tartışmayı yapmışız gibi. Ona hislerimi söylediğim için mutluydum ama değildim de. Zaten aramız yeterince açıktı bir de bu olay sayesinde daha da açılmıştı. Sanırım artık yanıma bile gelmezdi. Eve geldiğimde kapıyı hızla çalmaya başladım. Açan kişi Eleven olduğunda daha da ağlamak istedim. "Will!" Onu ittirerek üst kata çıktım ve odama kapandım. "Will! Hey! Will!" Annem ve babam dahil herkes kapıyı çaldı ama hiçbirine açmadım. Çünkü aptal gibi duruyordum. "Çekilin." Abimin sesini duydum. "Will? Kapıyı açar mısın? Lütfen. Sadece ben." Burnumu çekerek ayaklandım ve kapıyı açtım. "Siz durun, ben tek konuşacağım." Kapıyı kapattığında birlikte yatağa oturduk. "İyi misin diye sormayacağım, çünkü değilsin." Bir havlu alarak omuzlarıma attı. "Onca yolu bisikletle mi geldin? Neden bana haber vermedin?"

"Aklıma gelmedi. Zaten gelse bile haber veremezdim."

"Kavga mı ettiniz?"

"Evet. Daha doğrusu ben ettim."

"Ne oldu?"

"Tekrar El hakkında bir şeyler isteyecekken birden patlayıverdim işte. Ağzıma geleni ve onu sevdiğimi söyledim." Elini omzuma koyup gülümsedi. "Rahatlattı mı seni biraz olsa da?"

"Bilmiyorum. Gerçekten... bilmiyorum."

"Sorun değil."

"Rahatlattı mı yoksa kötü bir duruma mı soktu anlayamıyorum. İşleri daha da kötüye soktum. Onunla zaten aramız..." Gözlerim tekrardan dolmaya başladığında derin nefes verdim. "Hata mı yaptım bilmiyorum. Aptal gibi duruyorum, değil mi?"

"Hayır... hayır."

"Ben sanki... sanki Eleven'a ihanet ediyormuş gibide hissediyorum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum! Hiçbir şeyi bilmiyorum!" Tamamen ağlamaya başladığımda bana sarıldı. "İyi olacaksın Will. Ben senin abinim, seni seviyorum ve her zaman destekliyorum, bunu asla unutma ve her şey yoluna girecek, söz veriyorum." Hıkçırdım. Bu beni biraz rahatlamıştı. "İstediğin kadar ağlayabilirsin. Yaslanabileceğin bir omuz var." Onun demesiyle bütün içimi ağlayarak döktüm.

ree // byler (1986)Where stories live. Discover now