on beş

11.3K 943 655
                                    

"cuma"
23.25


"terlik giy," dedi tıpkı geçen gün evine geldiğinde dediği gibi. "...evimi kirletmeni istemiyorum."

yusuf, ayakkabısını çıkarmadan içeriye küçük bir adım attı. "böyle mi?"

"kürtlerde ev diye bir şey yok galiba," dedi kapısını kapatırken. "...full dilenmeye çıkıyorsunuz."

aralık kapının arasından "aç şunu." derken ayakkabısını çıkarmıştı.

"bastığın yeri yalayarak temizlersin."

"başka neyi yalayarak temizlerim biliyor musun?"

hazar gülerek kapıyı açtı. "işte şimdi içeri gidebilirsin."

"gerçekten," dedi yusuf yerdeki terlikleri giyerken. "...senin yanına gelmenin hayatımda aldığım en kötü karar olduğundan emindim."

"evet," önden yürüyüp odasına girdi. "...başka sorun?"

"evin bir artı bir mi?" yusuf, hazar'ın odasına girdiğinde onun arkasından kapıyı kapattı.

"evet." yatağının hemen yanında duvarın yarısından fazlasını kaplayan bir duvar örtüsü, duvarlardan birine gevşekçe yerleştirilmiş sarmaşık şeklindeki led ışık, yatağın ön tarafında kalan kitaplık ve diğer birçok şeyiyle odası, yüzüncü yıldaki diğer evlere göre çok daha farklıydı. diğer arkadaşlarının evlerine gittiğinde genelde kapı kollarının eskiliği ve pencerelerdeki silikonların çirkin sarı görüntüsü konuşulurken hazar'ın evinde o bile yoktu.

"bir yüzüncü yıl evine göre fazla modern değil mi evin?" diye soru yusuf. "geçen geldiğimde mutfağın falan da çok güzeldi."

"benden önce burada kalan çocuk tüm tadilatları yaptırmış," diyerek cevapladı. "...kalan lüks kısımları da annemle yaptırdık."

sakince hazar'ın yatağına otururken "bunun yerine daha güzel bir rezidansta kalabilirdin." dedi. "ayrıca daha konforlu olurdu."

masasının üzerinden sigara paketini aldı. "ama okula yürüyerek gidemezdim." yatağa, yusuf'un karşısına otururken sigarayı ona uzattı. "yatağıma tek bir kül dökersen gerekçe göstermeden seni evimden atarım."

sigarayı dudaklarına götürürken hâlâ odayı inceliyordu. gözleri kitaplığa gitti ve küçük detayları izledi. yan yana dizilmiş jbl bluetooth hoparlör, içi boş bir kalemlik, saç tokası olduğunu düşündüğü siyah şey, prezervatif kutusu ve yan konmuş tek kitap olan suç ve ceza'ya baktıktan sonra "buraya kaç ödüyorsun?" diye sordu.

"söylesem ağlarsın."

"çok olduğunu tahmin etmiştim zaten." derken önüne döndü. "önceden saçın uzun muydu?"

"nereden tahmin yürüttün?"

gözleri kitaplığa döndü. "saç tokası."

sigarasını içine çekerken "benim değil." diye yanıtladı onu.

"meraktan soruyorum, sevgilin olabilir mi?"

gülerek sigarasındaki külü tablaya döktü. "bilemezsin."

"peki var mı?"

"var ama ayrılmak istiyorum ya," diye alay etti. "...hoşlanmıyorum."

"hayatımda tanıdığım en kötü insansın." dedi gözlerini irileştirerek. "eylül aklıma bile gelmemişti."

"gay olduğunu zaten biliyorum."

"kes sesini ya." derken terliklerini çıkardı ve dizlerini kendine çekti.

"bence bu saklaman gereken bir şey değil," kendisi de bir dizini kendine çekti. "eylül'ü bunun için kullanmak zorunda değilsin."

"ne anlatıyorsun amına koyayım?" dediğinde yeşil gözleri ona dönmüştü.

"dayanışma'da çok var yusuf ya senin tipinden insanlar," derken yüzünü buruşturdu. "...adam ya gay olduğunu gizlemek için bir kızla sevgili oluyor ya da gay olup olmadığını anlamak için."

"sence de sosyoloji'yi bırakıp uluslararası ilişkiler'e geçmenin vakti gelmedi mi?"

"sanmıyorum."

"eylül'ü bir şey için kullanmıyorum." diye devam etti. "aksine, ondan hoşlanacağımı düşünüyorum."

"yoksa öpüşürken kalbin hızlı attığı için mi?" derken gülerek dumanı dudaklarının arasından içeri çekmişti.

"bir de tekele git istersen?"

sessizce kahkaha attı. "sen zekisin."

"ayrıca o sırada kalbimin atması tamamen aniden gerçekleşmiş olmasındandı."

dudakları yukarı kıvrıldı. "tamam," dedi hazar diziyle ona yaklaştığında. "...şimdi, haberin var."

anlamazlıktan gelip gülerek "neyden amına koyayım?" diye sordu.

hazar, parmaklarının arasındaki sigaradan kısa bir an içine çekti ve elini yusuf'un dizine koydu. ona yaklaşıp dudaklarını yusuf'un dudaklarının üzerine dokundurduğunda engel olmadığı bir gülme dürtüsüyle ağzını açması için çok kısa bir süre beklemişti. sigara dumanıyla kirlenmiş nefesini onun aralanmış dudaklarının arasından verdi ve ona daha yakın olabilmek için nazikçe yusuf'un dizini eliyle aşağı indirdi. geri çekilmeden önce üst dudağını kısa bir an öptükten sonra yüzünü ondan çok uzaklaştırmadan dudaklarını ondan ayırdı.

elini yusuf'un sol göğsüne götürdüğünde gülerek alnını onun omuzuna yasladı. "eylül diye inle bir de istersen."

istemeden kısık çıkan sesiyle "şu an," dediğinde dudaklarının arasından sigara dumanını vermişti. "...bana kötü hissettirmekten başka hiçbir şey yapmıyorsun."

yüzündeki gülüşü silmeden başını kaldırdı. "iyi hissedebileceğin bir şey var," burnunu yavaşça onun burnuna sürterken yusuf'un dudaklarına bakıyordu. "...eylül'den ayrıl."

tıpkı onun gibi alaylı ve sessiz bir şekilde güldü yusuf. mırıldanarak onu reddettiğinde, hazar ondan herhangi bir izin beklemeden dudaklarına uzanmıştı. acelesizce onun üst dudağını emdiğinde yusuf, hazar'a meydan okur gibi ona karşılık vermişti. elini onun kısa sarı saçlarının arasına karıştırdığında hazar başını hafifçe yana yatırdı ve diliyle onun dudağına dokundu. yüzüne çıkan eli çenesine belirsizce dokunurken hazar, nefessiz kalana kadar onu öpmeye devam etti.

dudaklarını ondan ayırdığında nefesini düzene sokmaya çalışmamıştı. baş parmağını ağır bir şekilde onun pembeleşmiş dudağına çıkardı ve üzerinde yavaşça hareket ettirdi. "eylül'den ayrıl." derken sesi kısık ve netti.

yusuf gözlerini kapattı. saçlarındaki elini yavaşça boynuna düşürdüğünde yutkunmuştu.

'

yirmiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin