otuz

11.7K 854 1K
                                    

kurtce bilen birisi varsa bolumu dogrulayabilir mi

"pazar"
09.27



uykulu bir şekilde mutfağa giren yusuf, kısık gözleriyle içeri baktı. hazar'ın uyuduğundan emindi ve hâlâ uyanmadığını varsayarak mutfak tezgâhına yöneldi. birkaç saniye boş boş karşıya baktıktan sonra ne yapacağını hatırlayıp dolaplardan birini açtı. büyüklüğünü küçüklüğünü umursamadan bir kase aldıktan sonra dolabı kapattı ve adımlarını buzdolabına yöneltti. gerçekten de düşündüğü gibiydi, karşısında istemediği kadar çilek vardı.

kaseye doldurduğu çileklere çok kısa bir süre su tuttuktan sonra paytak adımlarla hazar'ın odasına geri yürüdü. kendi açtığı kapıyı arkasından kapatırken sessiz olmaya çalışıyordu. aynı sessizlikle hazar'ın yatağına gidip yavaşça yorganın altına girdiğinde kasenin altındaki suyun hafif ıslaklığı yatağa bulaşmıştı. yatağa yüzüstü uzandıktan sonra sakince kaseyi koyup çileklerden birini yemeye başladı ve telefonunu açtı.

iki saattir yer olmadığı için telefonuna indiremediği oyunu tekrar açtı. telefonunda ne kadar yer silerse silsin hâlâ inmiyordu. hazar'ın üzerinden uzanıp yatağın öbür tarafındaki telefonu aldığında hazar'ın zengin olması bir kez daha onu mutlu etmişti. kilit ekranını yukarı kaydırdı ve "hazar." diye seslendi. hâlâ uyuyan ve onu duymayan hazar'a tekrar "hazar." diye seslendiğinde herhangi bir tepki alamamıştı. "ya," uyandırmaya çalışmasına rağmen sesi kısıktı. "...hazar." hazar yatakta sakince kıpırdanıp yine uyanmadığı için yusuf ona seslenmeye devam etti. "özgü." çileklerden birini daha aldığında göz kapaklarını birbirine sıkıca bastırıp yastığına sarılan hazar sessizce mırıldanmıştı. kısık gözleriyle ona döndüğünde çocuk gibi çileğini yiyen yusuf'la göz göze geldi. "telefon şifren ne?"

uzun bir nefes verip başını yastığa bastıran hazar "yirmi seksen dört." diye cevap verdi. sesi kısık ve boğuk çıksa da yusuf anladığını yazmış ve telefonu açmıştı.

çileğini yuttuktan sonra hazar hâlâ uykulu olmasına rağmen "anlamı ne?" diye sordu.

hazar gözlerini açmadan "okul numaramın ilk dört hanesi." diye cevap verdiğinde yusuf çoktan app store'u açmıştı.

oyunun yüklenmesini beklerken hazar'a baktı. kapalı ve açık renk kirpikleri, hafif pembe dudakları ve küçük çillerle dolu yüzü o kadar masum duruyordu ki sanki daha önce hiç onun kürt oluşuyla dalga geçmemişti. "hazar," diye seslendi tekrar. hazar sakince gözlerini açtığında yusuf elinde çilekle "...çilek yer misin?" diye sormuştu.

"yusuf," dedi gözlerini kapatarak. "...uyanmamı istiyorsan uyanırım."

onu umursamadan hazar'ın telefonuna geri döndü. indirdiği oyunu açarken ne olur ne olmaz diye sesi kısmış ve parlaklığı hafif açmıştı. sessizce oyunu oynamaya başladığında hazar tekrar uyumuştu.

yaklaşık yarım saat kadar sonra hazar'ın şarjının azaldığını fark edip bu sefer prizi bulmaya çalıştı. "hazar," tekrar aynı ses tonuyla ona seslendiğinde hazar yerinde hafifçe kıpırdamıştı. "...hazar."

uzunca bir nefes verdikten sonra gözlerini açan hazar yatakta hafifçe doğruldu ve yusuf'a baktı. "efendim?" derken sesindeki uyku ve tatlı bıkkınlık kendisini belli ediyordu.

iri gözleriyle ona bakarken "şarj aletin nerede?" diye sordu.

gülerek geriye yaslandı hazar. "soluna bak." yusuf, soluna, yere baktı ve üçlü prizi gördü. sakince yere uzanıp hazar'ın telefonunu şarja taktıktan sonra boş bakışlarla onu izleyen hazar'la göz göze gelmişti.

yirmiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin