otuz dört

10.9K 775 276
                                    

ben yeni bi kurgu yayinlicam okuyun



"cumartesi"
21.24





"abi hasan'ın liderlik vasfı yok bir kere," dedi emir saklamaya çalıştığı bir gülüşle. "...bugün hasan'ı yönetici yaparsak yarın abd fransa üstümüze üşüşür." derken sesi kırılmıştı.

"bir şey diyeceğim," dediğinde sesi ağlamaklı çıkmıştı hasan'ın. "...siz beni yönetici yapmıyorsunuz ya, ben de yurda dönünce annenizi sikeceğim."

"lan siz'den kastın ne?" dedi tolga gözlerini irileştirerek. "zaten emir ve eylül dışında yönetici yok."

"ya eylül flörtü olmadığım sürece beni yönetici yapmaz ki." derken yüzünde masum bir ifade vardı.

"sen ne anlatıyorsun amına koyayım?" eylül ona döndüğünde sesi, sarhoşluğundan kaynaklı olarak titrek çıkmıştı. "yapmıyorum kimseyi yönetici."

"emir neden yönetici?" diye sordu seçil.

"bana," yüzüne sevecen bir ifade oturdu. "...yüz elli lira vermişti."

hazar kaşlarını çatarak yanında kalan emir'e döndü. "eylül'e seni yönetici yapması için yüz elli lira mı verdin?"

"yüz altmış." dedi kısık bir sesle. hazar ise birkaç saniye boş boş emir'e bakıp dudaklarını birbirine bastırarak önüne döndü.

hasan ümit dolu bir sesle "iki yüz atarım." diye araya girdiğinde seçil kahkaha atmıştı.

"tamam," dedi eylül onaylayarak. "...at."

hasan, telefonunu eline alıp kilidini açarken tolga, hasan'ın telefonunu onun elinden aldı. "sabah atmak ister misin daha mantıklı bir karar olarak?"

"telefonumu geri verirsen yirmi lira veririm." derken elini telefonuna uzatmıştı.

tolga, hasan'ın telefonunu arkasına götürüp ondan uzaklaştırdı. "otuz."

"okay."

tolga hasan'ın telefonunu ona uzatıp kendi telefonuna döndü ve hasan'a iban yollamak için ekranını açtı. eylül ise rüzgâr arttığı için montuna daha sıkı sarılmış, hasan'ın sohbet geçmişinde kendi ibanını aramasını beklemişti.

birkaç dakikadır olan bitenleri çimenlerin üzerine koyduğu çantasına yaslanarak izleyen yusuf, elindeki hâlâ bitmemiş olan şarap şişesini yavaşça döndürüyordu. soğuktan dolayı üzerine hazar'ın evden getirdiği montunu örtmüştü. onun eşyalarını kullanmak ona garip bir haz verse de bunu hazar'a belli etmedi.

geçen yaklaşık bir yarım saat içinde bulundukları noktadaki tüm alkoller tükenmişti. yusuf, alkolden dolayı sıcakladığı için hemen az önce yattığı yerde, üzerindeki montu kenara bırakmış ve tolga'nın yokluğundan faydalanarak daha önce yaşadıkları yüzünden ağlayan seçil'e bakmıştı. geçen sene tolga onun yanına geleceğim demiş ve gelmemiş, sonra kavga etmişler, seçil çok üzülmüş... eylül, seçil ağladığı için kendisi de ağlamaya başlamıştı. o ikisi ağladığı için hasan da ağlamaya başlamıştı ve hasan ağladığı için emir tam on dakikadır aralıksız gülüyordu. hazar ise iki gün sonra sınavı olduğu için tüm bu kargaşanın arasında whatsapp'tan ders notlarına bakıyor ve kendisi de arada bir içinde bulunduğu duruma gülüp emir'in hasan'la dalga geçişini dinliyordu.

yusuf, yeşil gözlerini hazar'a çevirdiğinde onun tüm bu ortama rağmen gayet odaklanmış bir biçimde ders notlarına baktığını fark etti. sadece alkolden dolayı bazı cümleleri birkaç kez okuyordu ancak anlayabiliyordu. garip bir şekilde, eliyle montunu sıkarak ona seslenme gereği duydu. "hazar." dedi alkolün getirdiği çatlak bir sesle.

gayet sakin bir şekilde ona döndüğünde çok kısa bir an telefonuna bakmış, okuduğu cümleyi bitirdikten sonra telefonunu kilitlemişti. telefonunu kenara koyduktan sonra dizini hafifçe hareket ettirdi ve ona yaklaştı. elini onun saçlarına götürüp nazikçe dokunduğunda gülümseyerek "naber?" demişti.

çok kısa bir an gözünü kırpıştırdıktan sonra kısık bir sesle "eve ne zaman gitmeyi düşünüyorsun?" diye sordu. doğrusu bunu, oradan sıkıldığı için söylememişti.

gözleri kısa bir süreliğine arkasındaki karmaşaya döndükten birkaç saniye kadar sonra saf bir yüzle yusuf'a dönüp "kalabalığa alışkınsındır diye düşünmüştüm." dedi.

başını hafifçe öne itip "benimle gerçekten içinden gelerek mi dalga geçiyorsun?" diye sordu yusuf.

"nasıl istersen."

"kırılırsam ne yapacaksın?" gerçekten de bir noktadan sonra yusuf'un kırılma ihtimali vardı ancak yusuf bile alınacağını düşünmüyordu. zaten bu tarz şeyler yusuf'u etkilemezdi, aksine gülmesine sebep olurdu fakat o anki sarhoşluğuyla altında herhangi bir anlam olmadan, öylesine söylemişti bunu.

bunu hazar'ın ciddiye alma ihtimalini düşünmeyerek söylemesine rağmen yüzünde yalnızca bir saniyelik bir boşluk gördü ve bu, sebepsizce yusuf'un kalbinin hızlanmasına sebep oldu. hazar ise çok kısa bir an yanlarındaki diğer bedenlere bakıp yusuf'a geri döndüğünde yüzünde belirsiz bir gülümseme vardı. yusuf'un üzerindeki montu sakince kendi üzerine alıp onun üzerine eğildiğinde, yusuf, avuç içlerini sıktı. üst dudağında onun sıcak nefesini hissettiğinde üzerlerindeki monttan dolayı yalnızca karanlığı seçebiliyordu.

çenesinin üzerinde onun baş parmağının gezinişini hissetti. acelesizce ona karşılık verirken elini yukarı çıkarmış ve hazar'ın boynuna dokunmuştu. parmaklarını onun saçlarına iterken, montun üzerinden, hazar'ın elinin onun eline değişini duyumsadı. sıkıca sarıldığı parmaklarının altında kendi parmakları, onu öpmeden öncesine göre çok daha sıcaktı. birkaç saniye içinde dudaklarının üzerindeki baskının çekilmesiyle karanlık yavaşça yok olmuştu. yusuf ise elini onun boynundan indirirken gözbebeklerini onun dudaklarından çekmemişti.

"hazar!" hazar, anlık bir refleksle irkilip geriye baktığında yusuf'un yüzünü montuyla kapatmış ve emir'e dönmüştü. farkında olmadan montu onun yüzüne bastırdığında yusuf, hazar'ın eline tutunmuştu. "geri zekâlıyı duydun mu? hazırlıkta kopyadan yakalanıyormuş."

emir ne dediğini bile üç saniye sonra hatırlayamayacak olduğu için konuştuğunu bile unutup hasan'lara dönerek gülmeye devam ettiğinde hazar, yusuf'un yüzündeki elini geri çekmişti. kısık gözleri onun yüzüne döndü. yusuf'un kendisi bile farkında olmayarak dilini dudağının üzerinde dolaştırmasını gördüğünde yutkundu. elini onun çenesine indirip baş parmağını çok kısa bir an yusuf'un dudağına değdirdi ve üzerindeki hafif ıslaklığı sildi. kısıkça "şu an ne kadar güzel göründüğünü bilmek bile istemezsin." dediğinde sesini sadece onun duyabilmesi için uğraşmıştı.

yusuf ise boş gözlerini ona çevirdiğinde eli hâlâ hazar'ın montunda, başının hemen üzerindeydi. kalbi o kadar hızlı atıyordu ki hazar'ın ne dediğini anlayabilmesi biraz vaktini almıştı. kısa bir süre sonra tolga'nın hazar'ı, kusmuğunu temizlemesi için çağırmasında bile yusuf, ona aynı gözlerle bakmayı sürdürmüştü.





'




yirmiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin