kırk

10.1K 650 368
                                    

nolur yorum atın yoksa utancimdsn yere bayilirim

"salı"
20.47

yusuf, artık üzerindeki en ufak çiziğe kadar ezbere bildiği kapının önüne geldiğinde hazar'a haber vermeyi unuttuğunu fark etti. eli kapı ziline gitti ve geri indi; acaba radikal bir konuşma yapacaklar mıydı? hazar hâlâ sinirli miydi ve sinirliyse yusuf ne yapacaktı? bir konuşma yapmak istemiyordu, zaten yeterince kendisini açıklamıştı ve başa dönmek istemiyordu. eli yukarı çıktı ve sakince kapı ziline bastı. hazar onun için yeterince fedakârlık yaparken yusuf, bu konuşmadan kaçmak istemedi.

kapı yaklaşık bir dakika içinde açıldı. hazar, uykulu gözleri ve birbirine karışmış saçları ile kapının arkasından ona bakarken eliyle kapı kulbuna tutunuyordu. "aptal," dedi yorgun bir sesle. "...neden bu kadar geç geldin?"

ayakkabılarını sakince çıkaran yusuf suçlu bir şekilde gülümsedi ve cevap vermeden hazar'a baktı. birkaç saniyelik gülümsenin ardından "bana küs müsün?" dedi tatlı bir sesle.

başını iki yana salladı hazar. kısık sesiyle "değilim." dedikten hemen sonra yutkunmuş ve içeri giren yusuf'un arkasından kapıyı kapatmıştı. kapattığı kapıya yaslandı ve çenesini yukarı kaldırarak gözlerini kapattı. kendi kendine konuşur gibi bir ses tonuyla "çok uykum var amına koyayım." dediğinde yusuf onu izliyordu.

"deseydin biraz daha erken gelirdim," dedi sakince. "...arkadaşın vardır diye bozmak istemedim. bir de konularımı bitirmek istedim."

çenesini indirmeden kısık gözleriyle ona baktı hazar. "bitirebildin mi peki?" derken sesi uykusundan yeni uyandığı için dengesizdi.

"bitirdim."

gözünü kapattı ve başıyla onu onayladı. "bir şeyler içmek ister misin?" diye sorduğunda yusuf da koridorda, onun karşısındaki duvara yaslanmıştı.

"ne gibi?"

"arkadaşım," başını eğerken elini ensesine götürmüştü. "...beraber içeriz diye şarap getirmiş ama çok uykum vardı, erken gönderdim."

"onun şarabını mı içeceğiz?"

"alırım ona sonra tekrar."

"olabilir," dedi gözü mutfağa kayarken. "...bana uyar." hazar'ın ses tonundaki mesafe onu rahatsız etmişti.

hazar, birkaç saniye yusuf'a bakıp sakince sırtını kapıdan ayırdı ve önden mutfağa ilerledi. tusuf, onun arkasından ilerlerken hazar'ı izliyor, ne demesi ve ne dememesi gerektiğini düşünüyordu. montunu çıkarıp masaya bırakırken "hazar," diye seslendi istemsizce. "...peki sinirli misin?"

buzdolabını açıp hafifçe eğilerek şarabı aradı. "bilmiyorum." derken ona bakmıyordu. "değilim galiba."

beresinin altından, kızarmış bir yüzle "sesin çok soğuk geliyor." diye itiraf etti.

şarabı çıkarıp sakince tezgâhın üzerine koyduğunda gözleri yusuf'a dönmüştü. yavaş adımlarla onun yanına ilerleyip parmaklarını onun yüzüne çıkardı ve yanağının üzerinde dolaştırdı. "kızgındım," dedi kısık sesle. "...ama şu an değilim."

yusuf yutkundu ve başını salladı. uzatmak istemiyordu çünkü öyle dediyse yüksek ihtimalle sinirli değildi. içinde kuşku olsa da hazar'ın sinirini daha fazla bozmamak için sustu fakat istese de üzerindeki gerginliği atamıyordu.

elini yavaşça onun boynuna indiren hazar, uysal bir şekilde yusuf'un çenesini okşadı. "eylül'e sinirliyim, sana değil." diyerek ekledi onun içinin rahatlaması için.

yirmiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin