elli dört

5.9K 566 316
                                    










"çarşamba"
22.23
yusuf hazar




hazar, bir gün ona 'yusuf'un arkadaşlarını evine davet eder misin?' sorusu sorulsaydı buna 'evet' cevabı vereceğini tahmin bile edemezdi ancak bazen bazı şeylere karşı koyamıyordu. elindeki kadehten şarap içerken birkaç saniyede bir gözleri yusuf'a dönüyor ve istemsizce onun gülümseyişini izliyor, derin bir nefes veriyordu. ortamda dönen sohbeti sürekli kaçırdığı için ona her defasında tekrar ederken yusuf'u öpme gafletine düşmemek için ise kendisini sıkıyordu hazar.

ikinci şarap şişesini açtıklarında konu hazar'a dönmüştü. her defasında arkadaşlarıyla tekrar tanışmaktan sıkılmış olsa da kendisine sorulan soruya "turgut muydu?" diye karşılık verdi hazar. turgut başını salladığında "evet," diye cevap verdi. "...kirada kalıyorum."

"ne kadar ödüyorsun?"

"biraz fazla."

"burs alıyor musun?"

"hayır."

"nasıl geçiniyorsun amına koyayım?"

hazar gülümseyerek "biraz zor oluyor." dediğinde yusuf, hazar'ın bacağını sıkmıştı.

yüzünü, hazar'ın yüzüne yaklaştırıp gözlerini irileştirdi ve "doğruyu söyler misin?" diye fısıldadı. gerçekten, hazar onu o anda öpmüyorsa tahmin ettiğinden daha iradeli bir insandı.

gülerek "çok zor değil." diye düzeltti dediğini. bunu yaparken istemsizce elini onun yüzüne çıkarmış ve varla yok arasında çenesini okşamıştı.

"ne kadar para alıyorsun aylık?" dedi aralarından birisi.

"biraz fazla alıyorum."

"biraz fazla?"

"evet."

"net bir değeri var mı?"

"yani," dedi düşünerek gözlerini başka bir yöne çevirdiğinde. "...kirayı ödediğimde elimde on beşe yakın kalıyor."

"bin?"

"evet."

"vay amına koyayım," dedi aynı kişi. "...ne hayatlar var."

üçüncü şarap şişesi açıldığında ortada dönen muhabbet daha çok günlük hayatla ilgiliydi. ring saatleri, kitap ücretleri, ders notları, uyku düzeni gibi basit şeyler üzerinden konuşmaya başladıklarında yusuf, oda arkadaşı aradığı için çok kısa bir an yanlarından ayrılmıştı. hazar ise tuvalete gittiğini söyleyip salondan çıktığında sakince kendi odasına ilerlemiş ve kapının yanında telefonla konuşan yusuf'u görmüştü. acelesizce yanına gidip beline sarıldığında yusuf, onu yarı yolda karşılayarak hazar'ı öpmüştü.

sakince yusuf'un alt dudağını emerken yusuf, telefonda denilenlerin hiç birini anlamıyordu. vücudunu öne itip kasıkları birbirine değdiğinde hazar, sessizce inlemişti. uzanıp kapıyı el yordamıyla kapattığında onu hafifçe itip dudağındaki baskısını artırdı. yusuf, elini hazar'ın çenesine çıkarıp ona aynı derecede karşılık verirken telefonun öbür tarafından tekrarlanan sesle uzaklaşmak zorunda kaldı. "tamam," dedi nefes nefese. "...söyleyeceğim."

hazar, dudaklarını yusuf'un, henüz çıkmakta olan sakallarının üzerine bastırarak boynuna nefesini verdi. "üstümü çıkar." diye tatlı bir sesle emir verdiğinde sesi fısıltı gibiydi. yusuf, âdemelmasının üzerinde onun dilini hissettiğinde başı dönüyordu. inlememek için kendisini tutarken gözlerini kapattı. eli titrek bir şekilde onun kazağına gittiğinde nefes alamıyordu.

yirmiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin