BÖLÜM-4:YOLCULUK

53 2 88
                                    

Tekrardan merhaba! Bu sefer uzun bir bölümle geldim. Çok uzatmadan sizi bölüme alıyorum.

İyi okumalar ya da delirmeler!

Bazı yollar bazı insanlarla yürünürdü.

Bazı anlar bazı insanlarla yaşanır ve bazı olaylar bazı durumlara bizi mecbur bırakırdı.

Küçüklüğümden bu yaşıma kadar her isteğim olmuştu. Herkesin hayallerini süsleyen bir elim yağda bir elim balda bir hayat ta yaşamıştım üstelik mutsuz da olmamıştım bir noktaya kadar. Babam bundan birkaç ay öncesine kadar her kararıma saygı duymuş, her şeyi yapmam konusunda sınırsız bir limit tanımıştı bana. Ne zaman ki şartlar değişip, savaşların zil sesleri kulaklarımıza kadar ulaştı işte o zaman sırf kendimizi koruyabilelim diye beni istediğim alanlara itti.
Ama ben şuan fark ediyorum ki, o anlarda dahi mutluymuşum. İstediğim şeyler olmuyor diye canım sıkkınmış sadece çünkü hayatımın yapı taşı yerli yerinde duruyormuş.
Güven duygum sapasağlammış.
Ama şimdi değil, şuan güvendiğim bir babam yok. Hayal meyal hatırladığım annemin yokluğuna yaşarken öldürdüğüm babam da eklenmişti ve bu çok acımasızcaydı.

Gökyüzünden yeryüzüne doğru yağan meteorlara çaresizliğim eşlik ediyordu. Hayatımın hiçbir döneminde bu denli ne yapmam gerektiğini bilmediğim olmamıştı. Şuan elimden ne gelir, ne yapabilirim hiçbir şey bilmiyordum.

"Doğruymuş," diye fısıldadım. Benim fısıltım ve şöminede yanan odunların çıtırtısı haricinde hiçbir ses duyulmuyordu. "Kitapta yazan şeyler doğruymuş."

Camdan dışarıya bakmaya devam ettim. Saray uzakta görünüyordu ama çoktan alarm sesleri yükselmeye başlamıştı. Her şey korku filmi gibiydi ve ben çaresizce ölmeyi bekleyen o korkak kızdım.

"Prenses," dedi Asil dakikalar sonunda. Sesi tereddütlüydü. Camdaki bakışlarımı ona çevirdim. Yüzümü inceledi. Yüksek ihtimalle harabeye dönmüş yüzümü inceledi ve derin bir nefes alıp bakışlarını kaçırdı.

Savunmasızdım ve güçlü olmak, dik durmak gibi bir gayem yoktu. Ben çok güçlü bir kadındım ama duygularım vardı. İnsanların önünde ağlamaktan hoşlanmazdım ama bu güçsüz görüneceğim endişesi yüzünden değildi. Bu neye zaafım olduğunu bilirler ve sonra beni oradan vururlar korkusundandı.

Ama artık bir önemi kalmamıştı. Ben bugün babamı kaybetmiştim, en büyük zaafım kaybolmuşken kendimi kontrol etmem olanaksızdı.

"Bana yardım edin." Dakikalar öncesinde söylediği şeyi tekrar bana söyledi. Derin bir nefes alıp yüzümdeki yaşları sildim. "Ne yardımı Koruyucu Asil?"

"Geç olmadan yola çıkmamız gerekiyor."

"Ne için geç olmadan," dedim ve işaret parmağımla camı gösterdim. "Farkındaysan dışarıda bir meteor yağmuru var ve topraklarımızı nasıl etkileyeceğini bilmediğimiz bir şeyle karşı karşıyayız. Daha neye geç kalabiliriz?"

"Savaşı durdurmaya."

Duraksadım. Neden bahsettiği hakkında en ufak fikrim yoktu ama bildiğim bir şey vardı ki zor geçen günümü daha da kötü bir hale sokan konuşmayı başlatmıştı. "Ne savaşı?" dedim çaresizlik içerisinde.

Eliyle saçlarını dağıttı ve yanımdan kalkıp şöminenin önündeki ahşap sandalyeye yaslandı. Gözlerini benden kaçırmaya devam ederken 'Bundan birkaç ay öncesine kadar her şey kontrolüm dahilindeydi." Durdu ve kendisine kızıyormuş gibi sinirle yüzünü ovaladı. "Ama hiçbir şey istediğim gibi ilerlemedi, lanet olsun." Yaslandığı sandalyeden doğrulup sırtını bana yüzünü şömineye döndü. "Bu yolculuğa çıkmak zorundayız," dedi.

GİRİFTWhere stories live. Discover now