BÖLÜM-9:RENKLER

13 1 38
                                    

İyi okumalar!

Prenses Sayina, kolay kolay sinirlenmezdi. Kolay ağlayan, her olaydan fazlasıyla çabuk etkilenen ve genel itibariyle duygularının hüküm sürdüğü karar metabolizmasına sahipti. Babasını kaybedeli bir gün olmuştu ve acısını yaşamaya bile fırsatı olmamışken kendisini kapana sıkılmış halde hissediyordu.

Laçin onu dikkate almamıştı. Kardeşini de. Sadece içinde kırıntı olarak kalan asil duyguları Şafak'a işlemişti. Kadının gözlerinde görmüştü, Sayina. Babasından ne denli nefret ettiğini anlamıştı. Kral Iraz'a olan saygısını da anlamıştı.

Ayaklarının altında ezilen çimenin hışırtısı eşliğinde çadırlardan, insanlardan, satıcılardan uzaklaştı. Ovanın ucuna gitti ve orada, seslerin mırıltı gibi geldiği uç yere oturdu. Rüzgar saçlarını savururken derin nefesler aldı.

Kendi kafasında rotalar çizmeye çalıştı. Burada ne kadar kalacakları belirsizdi ama yola çıktıktan sonra doğruca Kula Krallığa gideceklerdi. Kula ve Sara krallıkları arasında bir dinlenme yeri olan Konak'a çok uzak değillerdi. Beş altı saatlik yoldan sonra oraya varmış olurlardı. Belki orada bir gece dinlenip Sara krallığından da bilgiler alabilirlerdi.

Kula Krallığına vardığında Şafakla oturup plan yapması gerekiyordu. Prenses Solaris, Sara'da kalmıştı ve onu nasıl kurtaracaklarını düşünüyordu. Onu bir savaşa sokmak istemezdi ve bunun için mecbur değildi.

Belki de o kitabı tamamen okuyup, bir saat süren o yıldız patlamasından sonra ne yapacağına karar vermeliydi. Profesör Öktem o kitaba sadece patlamayı yazmadığı bir gerçekti. Kitap kalındı ve ismi Ölüm ormanıydı.

Ölüm Ormanı ismi yine tüylerini ürpertti. Koruyucu ile saldırıya uğradığı o gece, O mistik sesli varlığın cümleleri aklına geldikçe tüyleri ürperiyordu.

Sara, Sara, Sara düştün mü şimdi kanlı bir oyuna.

Ölüm ormanı, ölüm ormanı kur artık tüm tuzağı.

Gökyüzü yarıldı, orman uyandı. Şimdi düştü bir krallığın çanları.

Kehanetin gerçekleşeceği gece,

Prenses yalanlarla sarılı dünyasından uyanacak.

Hatırlamayacağı en önemli şey ise yalanlarla dolu bir evrene ayak bastığı olacak.

Ölüm ormanı, ölüm ormanı.

Yok et şimdi, yalan olanı.

Eli kıyafetlerinin altındaki o kabarık kitap kapağına değdi ve hemen ardından tanıdık bir ses duydu. Elini hızla geri çekti. "Bilmediğiniz yerlerde böylesine rahatça gezmemenizi tavsiye ederim prenses."

Bu kendisini tutan o çocuktu. Mora.

Sayina göz ucuyla kendisine baktı ve dönüp tekrar rüzgarın sesini dinleyerek önünde uzanan uçsuz bucaksız dağlarda göz gezdirdi. Genç adam sanki ondan izin almış gibi bir rahatlıkla yanına oturdu ve ellerini biraz geriye koyarak gayet rahat bir pozisyon aldı. Güzel gülüşü yüzünü aydınlatırken "Kabalık etmek istememiştim ama sen biraz rahat dursaydın kabalık da etmemiş olacaktım zaten," dediğinde prenses hızla ona döndü. Çocuk fazla uzağa oturmadığı için mesafe tahmin ettiğinden daha yakındı. Bu prensese garip hissettirdi, rahatsızlık hissi gibi değildi.

"Hem saygısız, hem kaba hem de küstahsın." Mora yüzündeki haylaz ifadeyle başını biraz daha öne eğdi ve prensesle arasında bir karışlık mesafe bıraktı. Prensesin kahverengi gözlerine kendi ela rengi gözlerini karıştırırken "Bunlar benim için iltifattır," dedi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 16, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

GİRİFTWhere stories live. Discover now