5

1.1K 89 0
                                    

    Sessiz bir şekilde Sena ile benim evime doğru yürürken “Işıl sence de tuhaf değil mi?” diye sorarak sessizliği bozdu.

“ne tuhaf mı?” dudaklarını büzüp  “işte Alaz Koza’nın bizim masamızda oturması, seninle dans etmesi falan”
Kafamı iki yana sallayıp “bilmiyorum Sena ama bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum.”
Yürürken bana omuz atıp “neden yoksa aklına o ateşli gece mi aklına geliyor?”  kaşlarımı çatıp ona sinirli bir şekilde bakarken “tamam bir şey demedim” diyerek iki elini havaya kaldırıp teslim oluyormuş gibi durdu. “ Projeni neden çöpe attın?”
“tekrardan yapacağım. Beğenmemiştim zaten. Sana şey diyeceğim.”
“ne diyeceksin? Ne oldu? Hamile misin?”
Adımlarımı durdurup Sena’ya doğru baktım. “Sena saçma sapan konuşma”
“Tamam şaka yaptım şampiyon sakin ol. Ne söyleyeceksin?”
“ hiçbir şey söylemeyeceğim sana.”
Diyerek adımlarımı hızlandırıp eve doğru yürümeye başladım. Sena arkamdan bir şeyler söyleyip bana yetişmeye çalışıyordu ama bilerek onu umursamadan yürümeye devam ettim.

 
       Projeyi teslim etmeme bir günüm kalmıştı. Projem neredeyse bitmek üzereydi. Kullanılmış ve kullanılmamış kibritlerle evimin son dokunuşlarını yapıyordum. Projemizin başlığı atıklardan ev yapmaktı ve ben kibriti mumlarımı yakmak için kullandığım için evde fazlasıyla kullanılmış kibrit vardı. Yetmeyince biraz kibrit almak zorunda kaldım tâbi ki. Bu projeden sonra jürim vardı. Ondam sonrası ise okulun verdiği bir iş yerinde stajyerlik yapacağım. Fazlasıyla yoğun bir dönemdi yine. En azından son yılımdı bu. Mezun olacağım bu sene.
Elimdeki son kibriti de yapıştırıcı sürüp yerine koyduktan sonra ellerimi ödevden uzaklaştırıp ellerimi havaya kaldırdım. Yine bir sakarlığım tutup da mahvetmek istemiyorum. Aynı yavaşlıkla sandalyeden kalkıp kendimi direk yatağa fırlattım. Gözlerimi kapatıp pikeyi üzerime çektim.
“çok yoruldum”

    Projeyi teslim edip kafeteryada Sena ile birlikte oturuyorduk. Yorgun ve uykusuz kalan bedenimi elimdeki kahve ile kendine getirmeye çalışıyordum. Öğleden sonra bir dersin kalmıştı. Daha sonra ise eve gidip jüriye hazırlanmam gerekiyordu. İki hafta sonra ise staja başlıyordum. Umarım güzel bir şirkete staj yapardım. Saçma sapan insanların yanında çalışıp onlarla uğraşmak istemiyorum.
Efe’nin bize el sallayarak yanımıza gelirken Sena’nın heyecandan yerinde kıpırdanıp durması beni güldürse de ifademi bozmamaya çalışıp Efe’ye el sallamıştım.

Yanımızdaki boş sandalyeyi çekip oturmuştu. “hayırdır sen gelir miydin okula?

“Niye şaşırıyorsun kızım. Gelemez miyim? Dersim vardı geldim.” diyerek arkasına yaslandı.

“Senin gelmen için bir şey olması gerek. Dökül bakalım.”

“ Manyak bir hoca takmış bana. Dersten bırakacağım diye tehdit ediyor. Göt korkusuna geliyoruz.”
“ tahmin etmeliydim. Yoksa ne işin var senin buralarda.”

Gözlerini devirip “ Semih zaten beni sikeceğimi söyleyip duruyor. Nedenini bilmiyorum ama içimden bir süre karşı karşıya gelme diyor. Ebemi sikecek gibi hissediyorum. Burada hocayla denk gelebilmek için uğraşıyorum. Dışarıda Semih’ten kaçıyorum. Hayat bu mu be?”
Kendi kendine söylenirken eşyalarımı çantama yerleştirip defterimi elime aıp

“Neyse ben kaçıyorum. Dersim var görüşürüz”

Bu haftanın çabucak bitmesi için sabırsızlanıyorum kesinlikle. Jüri olayı beni mahvedecekti çünkü. İçimde bir kara bulutların dolaştığını hissediyorum. İçim daralmış gibiydi. Gökyüzü kara bulutlar tarafından donatılmış, etrafa karanlık çökmüş gibiydi içimden.

     Bir haftanın sonunda jürileri atlatmıştım. Dersten çıkıp direk eve geldiğimde saat beşe geliyordu ve ben gelir gelmez bedenimi yatağa bırakır bırakmaz uyuya kalmıştım. Kalktığımda ertesi gün sabahın sekizinde kalmıştım. Tamı tamına on beş saat uyumuştum ve bu benim için bir ilkti. İlk defa bu kadar fazla uyumuştum. Gerçi normal bu kadar yorulmam. Yorucu bir haftaydıı ve her şey üst üste gelmişti.

Ben tanıştığım çoğu kişinin hayatımda bir yere sahip olduğuna inanıyorum. Kulağa biraz saçma geliyor ama öyle değil midir? Bazı tanıdıklarımız bir süre sonra iletişim kestiğinde ise o boşluğu başka birinin dolduracağı için boş  bırakıldığına inanırım. Orayı ilk dolduran kişi o boşluğu dolduramadığı için gitmiştir diyorum. Belki bu benim kendimi kandırma şeklimdir bilmiyorum. Kendimi böyle avutuyorumdur. Ama bence o kişiler  zaten belli. Sadece kaderin bizi birleştirmesi uzun sürüyor. Onlarla karşılaşasıya kadar kader sadece bizi deniyordur.

Bugün stajyerliğimin ilk günüydü. Heyecanlıydım. Noir şirketinde stajyerlik yapacaktım. 40 günlük stajım başlamıştı. 20 günü şirkette geri kalan 20 gün ise şantiyede geçecekti. Mezun olabilmem için bu stajı yapmam gerekiyordu.
Derin bir nefes alıp önümde ki siyah binadan gözlerimi ayırıp içeriye girdim. İlk stajım olmamasına rağmen yeni bir ortama gireceğim için fazlasıyla gergin ve stresliydim. İş arkadaşlarım nasıl biri? Buranın müdürüyle iyi anlaşabilecek miyim? Uyum sağlayabilir miyim? Aklımda bir çok deli sorular dönüp duruyordu.
Güvenliğin yanına gidip “Merhaba. Ben Işıl Uysal. İstanbul Teknik Üniversitesi son sınıf öğrencisiyim. Bugün burada stajyere başlıyorum.”
“Merhaba Işıl Hanım. Buyrun.” Diyerek elindeki kartı gişeye okumuştu. Teşekkür ederek gişeden geçip etrafı süzüyordum. Her şey neredeyse siyahtan oluşuyordu. Eşyalar ise yeşilin farklı bir tona sahipti. Buranın sahibi kesinlikle siyaha takık bir insan olabilirdi. Siyah ile yeşilin uyumu kesinlikle güzeldi. Siyahın fazlalığı insanı bunaltacakken yeşil ortama farklı bir hava katıyordu. Daha fazla oyalanmadan yürümeye devam ettim. Daha sonra etrafı incelemeye fırsatım olurdu. İlk günden geç kalmamam gerekiyor. Asansöre binip 14. Kata bastım. Benimle birlikte binen insanlara göz gezdirip bakışlarımı yukarıda bulunun kat çıktıkça değişen sayılara kaydı.
Kısa süren ama bir o kadar da bitmeyen asansör yolculuğum bittiğinde asansörden kendimi dışarıya arıp içimde tuttuğum bütün oksijeni dışarıya salıverdim.  İleride duran birini gördüğümde gülümseyip yanına gittim.
“Merhaba ben Işıl Uysal. Stajyer olarak bugün işe başladım. Şe-“ cümlemi devam ettiremeden lafımı kesip “ben Aslı Çakır. Bir kat aşağıya inip sağdan ilerlediğinizde Melisa Hanımın odasıyla karşılaşacaksınız. Buranın genel müdürü. Alaz bey burada olmadığı zaman buralarla kendisi ilgilenir. Oraya gittiğinizde sizinle yardımcı olacaktır.”
O kadar hızlı konuşmuştu ki bir dediklerini tam kavrayamamıştım. “aşağı katta değil mi?”
“evet öyle” diyerek işine geri dönmüştü.  Tam dönüp gidecekken “bu arada tebrik ederim.”
“teşekkür ederim” diyerek asansörün yanında bulunan merdivenlere doğru yöneldim. Bir kat için asansörü kullanmaya gerek yoktu. Merdivenlerden indiğimde sağa doğru dönüp ilerledim. Duvarda Melisa Söner yazını gördüğümde doğru yere geldiğime inanarak adımlarımı oraya doğru ilerlettim.
Kapıyı tıklattığımda içeriden gel komutu aldığımda kapının kulpunu çevirip içeriye girdim. Melisa Hanım elindeki dosyaları imzalarken kafasını kaldırıp bana bakmıştı. Tam kendimi tanıtmak için hamle yapacaktım ki o benden önce davranıp “bugün işe başlayan stajyersin öyle değil mi?”
“evet” elindeki kalemi bırakıp masanın kenarında duran kartı bana uzatmıştı. “tebrikler. Umarım çabucak alışırsın buraya.” 
“Teşekkür ederim.” Diyerek elindeki kartı aldım. “Mert bey işe biraz geç gelecek. Geldiğinde sizinle yardımcı olacaktır. Kendisi bu şirketin en eski çalışanlarından biri. Her konuda size yardımcı olacaktır.”
“Tamamdır Melisa Hanım. Kolay gelsin” diyerek odadan çıkıp ardımdan kapıyı kapattım. Üzerinde ismim yazılı olan karta bakıp gülümsemiştim. Bir çok  şirketlerde stajyerlik yapmıştım ama bu çok farklıydı . Noir şirketi Türkiye genelinde en iyi on şirketler arasında yer oluyor ve benim birada staj görmem benim için bir servet değerindeydi. İlk defa bu kadar heyecanlıydım.

Günün geri kalanını Mert beyle geçirmiştim. Bana etrafı gezdirip şirket ile ilgili bir kaç şey anlatmıştı. Buranın asıl yöneticisi bazı zamanlar geldiğini. Geldiğinde ise yoğun bir gün olduğunu söylemişti. O olmadığı için Melisa  şimdilik buranın yönetimine sahipmiş. Ortağı ise kısa süreliğine yurt dışında olduğu için burada değilmiş. Diğer çalışanlarla tanışıp bugün hakkında küçük notlar alıp şirketin bir kaç yerinin fotoğrafını çektim. Daha sonra Mert beyin verdiği kağıtların fotokopisini çıkarıp kendisine geri teslim ettim. İlk gün için fena değildi. Aksine güzel bir gün diyebiliriz. Tek sıkıntı burada çalışan insanların soğuk bir yapıya sahip olması. Beklide yeni tanıştığımız için bilmiyorum.

Vote atmayı yorum yapmayı unutmayın ✨

Gölge'nin Gerçek YüzüWhere stories live. Discover now