ep. 2

764 60 26
                                    

Okulun bitiş zilinin çalmasıyla eşyalarımı toplayıp Felix'in sırasına gittim. "Toplandıysan hadi gidelim." dedim. O da ayağa kalkıp çantasını sırtına taktı ve kafasını salladı. Jisung'a veda ettikten sonra okulun çıkışına ilerledik.

"Sen, otobüsle mi geldin?" diye sordum Felix'e. "Evet." dedi kısaca. Yönümüzü otobüs durağına doğru çevirirken aklıma gelen bilgiyle hemen durup arkama döndüm ve hızla okula doğru koşmaya başladım. Ben okula bisikletle gelmiştim. Ve bugün o bisikleti eve getirmezsem abimden güzel bir azar işiteceğimi de biliyorum.

Yanımda benimle beraber koşan bir bedeni fark edince göz ucuyla ona baktım. Felix peşimden geliyordu. Okulun bahçesine girip bisikletlerin koyulduğu yere vardık. Ellerimi dizlerime koymuş nefesleniyordum. Aynı şekilde Felix de öyleydi.

"Neden geri döndük? Sen bir an koşmaya başlayınca bende koştum." dedi Felix, bana dönerek.

"Şey, ben bugün okula bisikletle geldiğimi unutmuşum da. Hem abimin bisikleti, eve götürmezsem baya kızar." ben kısaca açıklayınca kafasını sallayarak anladığını belirtti. Bu durumu nasıl çözeceğimizi biraz düşündüm. Fakat aklıma mantıklı bir fikir gelmeyince, aklıma ilk gelen şeyi söyledim: "Ben bisikletle gideyim. Sen otobüsle gel."

Kafasını iki yana salladı ve "Hayır, olmaz öyle. Sen otobüsle git ben bisikletle giderim." dedi. Dediği saçma şey üzerine alnına fiske attım, o alnını ovuştururken "Aptal, evi bilmiyorsun. Off, o zaman ben süreyim bisikleti sen arkada otur. Nasıl?" dedim.

Kafasını yine iki yana salladı ve "Hayır, ben arka tarafta oturursam dengeyi sağlayamazsın. Sen arkaya otur, bana yolu tarif edersin." dedi. Nefes verip "Peki." diye mırıldandım. Bisikletin kilidini açıp kolay gitmesi için biraz bisiklet demirlerinden uzaklaştırdım.

O bisiklete binip dengesini koruyunca bende arkasındaki demir yere oturdum. Düşmemek için de bisikletin selesine tutundum. Kafasını bana çevirip "Öyle düşersin. Ceketime tutun." dedi. Ben kafamı iki yana sallayarak "Hayır, böyle iyiyim." dedim.

Göz devirip kollarımı kendi beline sardı. Tamam, bunu asla beklemiyordum. Bunu yapacağını kırk yıl düşünsem aklıma getiremezdim. Kendine gel Bang Cho Hei, sen başkasından hoşlanıyorsun!

Bisikleti sürmeye başladı. Şuan okuldaki herkesin bize baktığına o kadar eminim ki... Okuldan çıkıp yola girdiğinde, yolu tarif ettim. Bisiklet hızla ilerlediği için rüzgardan sarı saçları dalgalanıyordu. Şimdi fark etsemde gerçekten güzel bir yüzü vardı. Gözlerindeki o parıltı, yanaklarındaki o çiller, çok güzeldi. İçten içe ona bakmayı bırakmamı söyledim. Çünkü çocuğu dikizliyordum resmen.

Evimizin olduğu sokağa girince elinde poşetlerle yürüyen abimi gördüm. Ve tam da onun yanından geçtik. Bize baktığını gördüm. Ah, evet Bay Lee ölüm fermanımız imzalandı, sadece ikimizin imzası eksik. Bunu demeyi çok istesem de sustum.

Apartmanın önüne geldiğimizde ona durmasını söyledim. Arkadan bize yetişen sinirli abimi görünce korkunun etkisiyle kalp atışım hızlandı. "Cho Hei, o da neydi öyle?" diye çıkışınca hızla Felix'i gösterdim. "O yaptı ben değil." dedim. Felix kafasını bana hızla çevirip "Hemen sattın mı cidden?!" diye sordu. Kafamla onaylayıp gözlerimle abimi işaret ettim.

Abime döndü ve konuşmaya başladı: "Hyung, şimdi şöyle ki. O düşmesin diye ben ellerini öyle belime sarmıştım. Yani onun güvenliği için, başka birşey yok. Gerçekten. Hem iki yıl boyunca görüşemedik, gelip bana kızacak mısın böyle?"

İyi acıtasyon yapıyordu, sevdim. Abim çatık kaşlarıyla başını aşağı yukarı salladı. Sonra yüzündeki sinirli ifadeyi silerek gülümsedi. Felix'e sarıldı. "Hoşgeldin, kardeşim." dedi abim. 'Hah'layıp " 'kardeşim' mi?" diye mırıldandım. Evet, yani abimi kıskanmış olamaz mıyım?

Aussie Lovers {Lee Felix}Where stories live. Discover now