1- Sokak

16 3 0
                                    

"Kes sesini." Kısık sesim karşımdaki pezevengi güldürmüştü.

"Ne o babana mı şikayet edersin yoksa? Oh, dur ne olur yapma!"

Boş bakışlarımı aptal yüzünde gezdirdim, bunu bile hak etmiyordu.

"Kağan, yapma. Biliyorsun babası Ufuk arkadaşımız ibne olduğu için onunla zerre kadar ilgilenmiyor. Kendisine piç kurusu gibi davranıyor. Üstüne gitme çocuğun." dedi Kağan'ın sağındaki koyun.

Açıkçası sadece üç tane "arkadaşı" vardı. Pardon koyunu. Kendi başlarına hiçbir sey yapamayacak üç geri zekalı ve nefretten başka bir şey bilmeyen pezevenk Kağan.

"Ah , doğru. Annesiz bi ibne olduğunu unutmuşum Ufuk kusuruma bakma." dedi ismi pek de lazım olmayan pezevenk.

Bir adım yaklaştı , bir adım geri gittim , bir adım daha ve bir adım daha. Sakin ol Ufuk sakin ol. Hiçbir şey yok. Geçti, annenle berabersin düşün. Geçmedi...

Öğretmenler zili çaldığında pis ve soğuk tuvaletin zemininde öylece oturuyordum. Ne zamandır burada böylece oturduğumu bilmiyordum. Yavaşça doğrulmaya çalıştım. Ağzımdan minik bir inleme kaçtı. Dölünü siktiğim karnıma çok sert bir tekme atmıştı. Kaburgam falan kırılmamıştır umarım.

Pislikten buzlu cam kıvamına gelmiş aynadan, yüzüme bir bakış attım. İyi yine yüzümde bir şey yoktu. Eğer olsaydı onu doğduğuna pişman ederdim. Ki bir keresinde kendisi bunu çok iyi deneyimlemişti.

Okulun ilk yılıydı sanırım. Beni yine sıkıştırmışlardı ve yüzüme vurma cesareti göstermişlerdi. Kağan pisliği bir hafta sonra anca gelebilmişti okula. Bunu yapmaması için onu uyarmıştım üstelik. Kendi kaşınmıştı.

Tuvalette bir kenara fırlatılmış çantamı aldım ve hızla okul adı verilen Güngören çöplüğünden farksız binadan ayrıldım.

Kayboldum. Siktir cidden kayboldum. Sahile inersem yolumu bir şekilde bulacağımın bilincinde bu durumu siktir etme kararı aldım.

Söylenerek vuramadığım için gerimde kalmış taşa hüzünle baktım. "Hoşçakal, iyi bir yol arkadaşıydın."

Sokaklarda boş boş gezinirken havanın gittikçe kararmasıyla bir iki saat kadar önce yapmam gereken bir şeyi yapmak için elimi cebime attım.

Hassiktir şarjım bitmiş. Ulan bi kere de ihtiyacım olduğunda işe yara. Bir insan evladının günü nasıl daha boktan geçebilir ki?

Eve çoktan geç kalmış olmalıydım. Artık kaçta gidersem gideyim. O laflardan ve morluklardan kaçamazdım. Ne kadar geç gitsem o kadar iyi.

İlerde birkaç kedi yavrusu görmemle oraya adımlamam bir oldu. Üç tane paytak yavru vardı. Onları kesinlikle çantama atıp eve götürmeliydim.

Bunu asla yapamayacak olmanın verdiği huzursuzlukla derin bir nefes aldım.

Bir süre sonra, ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum çünkü soktuğumun telefonu kapandı, yavruların annesi ağzında bir fareyle yanıma geldi. Ortam birden Discovery Channel belgesellerine döndü anasını satayım.

Issız sokakta adım sesleri duyulmaya başladı. Oldukça yavaş adımlardı bunlar.

Gelen kişiye bakmak için başımı kaldırdım. Evet sanırım bugün oldukça güzel bir gündü.

Batan güneşin kızıllığı arkasında dağılırken gelen yabancı kesinlikle bir peri falan olmalıydı. 1.90 boylarında, kumral teni, ela gözleri, ince ve pembe dudakları, kıvırcık, kızıl kahverengi arası saçları, kot gömleği, siyah tişörtü, esoftmanı, siyah çorap ve terlikleri. Tek omzuna astığı gitarı, kırmızı kılıflı telefonu ve sağ elindeki tespihi... Her şeyiyle egzotik bir tipti.

Hızla ayaklanıp "Pardon , bir şey sorabilir miyim acaba?" dedim.

Yan döndüğü için güneşin kızıllıkları bu sefer gür kirpiklerinin arasından sızıyordu. Ama bir sorun vardı.

Ufuk'a bakmamıştı bile "tabi buyur" demişti hissizce.

Böyle güzel bir adamı kim neden üzerdi ki?

"Saat kaç?" dedim sesimdeki merakı gizleme gereği duymadan.

"Sekiz buçuk" dedi genç adam aynı hissizlikle. Başka bir şey dememe müsade etmeden yürümeye devam etti.

Kötü bir gün geçiren sadece ben değilim sanırım.

Umarım her gün buradan geçiyordur diye geçirdim içimden. Çünkü ona hâlâ soracak şeylerim vardı. Bir kere ilgimi çekmişti , benden kurtuluşu yoktu artık.

Şımarık çocuklar gibi davranmak istemem ama o gerçekten iyi bi bedene ve farklı bir tarza sahipti. Üstelik tam benim tipimdi. Ayrıca mutsuzdu da. Bunlar genç adamın hayatına bir anda dalmam için gayet yeterli sebeplerdi.

Gözden kaybolana kadar onu izledim. Henüz batan güneşin kızıla boyadığı İstanbul sokaklarında sessizce kayboldu.

Eh dışarda görülecek pek bir şey kalmamıştı. Az önce oturduğum yere eğilip okul çantamı yerden aldım.

Şarjımın olmamasına bir kez daha küfür edip, çocukların bile oyun oynamak için dışarda olmadığı sessiz sokakta eve gitmek için adımlamaya başladım.

Gönül isterdi ki hiç gitmeyeyim ama telefonumun sarja benim de gıdaya ve temiz kıyafetlere ihtiyacım vardı.

Kafamda genç adamı yeniden görme planlarıyla onun tam aksi yönde ilerledim. Ve kendimi akşam olacak şeylere hazırlamaya başladım.

AKAJUजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें