6- Bebek

4 2 0
                                    

Korudaki buluşmamızın üstünden üç gün geçmişti. Bu üç günde iki kere daha görüşmüştük. Tabii bu görüşmeler yirmi dakikanın ilerisine geçememişti. Özlemiştim.

Daha önce gördüğüm parkta gelmesini bekliyordum. Daha doğrusu salıncak sırası bekliyordum. Önceki seferlerin aksine iki çocuk vardı parkta. Ve ikisi de salıncakları kapmıştı.

Kollarımı birbirine bağlamış dudaklarımı büzmüş bir şekilde yarım saattir burada dikiliyordum.
Çocuklardan gerçekten nefret ediyorum.

"Abicim, aileniz tahminen ne zaman çocukları olduğunu hatırlayacak?"

"Ne?" diye sordu saf saf bakarak. Aşağı yukarı 6 yaşlarındaydı.

"Eviniz diyorum, yolunu mu unuttunuz diyorum?"

Bu sefer diğeri lafa atlamıştı. "Abi sen kötü adam mısın neden evimizi soruyorsun ikiye bir?"

İkizlerdi muhtemelen. Çocuklardan daha çok nefret ettiğim bir şey varsa bu da ikizlerdi. Korkutuculardı.

"Elli saattir sallanıyorsunuz. İnin artık. Eve gitmeniz gerekmiyor mu sizin?"

"Sen git abi geç olduysa, biz niye gidelim?" Dedi saf olan.

"Sen nasıl konuşuyorsun büyüklerinle ya?" 

"Ufuk!" Arkamdan gelen sesle çocukları bırakıp arkamı döndüm.

"Bora? Ne çabuk geldin? Saat daha yedi?" Şaşırmıştım bu kadar erken gelmesini beklemiyordum.

"Özledim geldim. Sen burada ne yapıyorsun?" Dedi çocuklarla burada oluşumu kast ederek. Durumu anlamadığı belliydi.

"Salıncağa binmek istiyorum. Ama yarım saattir inmiyorlar." Dedim. Babama şikayet ediyordum sanki.

"Ve bu yüzden çocuklarla mı tartışıyorsun?" Eli belimdeydi.

"Hayır yani tartışmak değil de-"

"Abi siz evli misiniz?" Dedi ikizlerden biri.

Şokla ona döndüm. Ne saçmalıyordu bu velet? Bora tüm sakinliğiyle ona döndü ve konuştu.

"Kısmetse" bu sefer şokla Bora'ya döndüm.

"Ne?!"

"Ufuk'cuğum eğleniyor musun yoksa benimle? Evlenmeyecek miyiz biz? İnanamıyorum sana. Tüm güvenim kırıldı şu an."

"Anne! Burada garip adamlar var. Anne!" Saf olan salıncaktan hızla kalkmış koşarak parktan çıkmıştı.
Bilmiş olan bir süre daha bizi izleyip sessizce kalkıp kardeşinin peşinden gitti.

"Bora! Ne diyorsun sen çocuklara? Sen bu mahallede yaşıyorsun hem! Ya başına sorun olurlarsa?" Hızla ve şaşkınlıkla konuşuyordum. Parmaklarını dudağıma bastırdı.

"Shh. Ufuk sakin ol. Bir şey yok. Kimse bir şey yapamaz. Sen salıncağa binmek istemiyor muydun? Senin için salıncağı boşalttım ve azar mı yiyorum?"

Omuzlarımdan beni çevirdi ve salıncağa ilerletti.

"Bin hadi." Hiçbir şeye tepki veremiyordum. 

"Tutun. Düşersin sonra ufaklık."

"Bebek miyim ben, niye her şeyi adım adım söylüyorsun?"

"Bebeksin. Koca bebek."

"Nerem bebek benim Bora bey? Kocaman adamım."

"Beş yaşındaki çocuklarla salıncak tartışması yapacak kadar bebeksin. Tartışmayalım istersen bu konuyu."

"Düzgün sallar mısın." Kahkaha attı.

"Sonra da nerem bebek diyorsun." Gülüşünün arasında söylediği şeyle dudaklarım kıvrıldı.

"Özledim mi demiştin sen araya karıştı bak." Oyuncu bir tavırla konuştum.

"Hmmh. Burnumda tüttün hemen geldim ben de."

"Sarılmak istiyorum." Kısık sesimle söylediğim şeyle birlikte bir gülüş daha bıraktı ortama.

"Sarıl o zaman neyi bekliyorsun?"

Zaten yavaş sakladığı salıncağı durdurdu. Kalkıp salıncağın etrafından dolanıp kollarının arasına girmem saniyelerimi almıştı.

Çok güzel kokuyordu. Bir ara kesinlikle parfümünü sormayı aklıma not etmiştim.

Gün içinde neler yaptığımızla ilgili uzunca bir konuşma yapmıştık. Bu sefer bir saat boyunca konuşmuştuk. Arada sarılıp kokumu içine çekmişti.

Zaman onun yanındayken çok hızlı geçiyordu. Keşke zamanı durdurabilseydim. Zamanın ve mekanların dışında yanında olmak istiyordum.

Onunla basit şeyler hakkında konuşup, Harry Potter hakkında tartışıp, sarılmak ömrüm boyunca hiç sıkılmadan yapabileceğim bir şeymiş gibi geliyordu.

Ayrılıp evlerimize dağıldığımızda yolda düşündüğüm şeyler bunlardan ibaretti.

Onu annemle tanıştırmak istiyordum. Bu kararı dün akşam almıştım. Acele alınmış bir karar olup olmaması umrumda değildi.

Bir an önce tanışmaları gerekiyordu.
Ve ben de onları bir an önce tanıştıracaktım.

AKAJUKde žijí příběhy. Začni objevovat