3- Yine

5 2 0
                                    

Sınav dönemim gelmişti. Senenin son sınavlarıydı. Boktan lise hayatımın bitmesi için kalan son bir aydı. Bu bir ay evden kurtulmamı da sağlayacaktı. Ama ufak bir sorun vardı. Bir ay sonra çalışacak bir işim, okuyacak bir üniversitem ve kalacak bir evim yoktu.

Sınavlarım da aynı boklukla geçiyordu. Birkaç saat önce boş kağıt vererek kaldığım matematik dersi de bu durumu kanıtlar bitelikteydi. Oldum olası matematikten nefret ederdim zaten.

Aklımdaki sorular ve sorunlarla, şu sıralar sıkıcı hayatımda büyük bir yer edinmiş yabancıyı gördüğüm yere adımlıyordum.

Üstümdeki kısa kollu t-shirt bile beni terletiyordu. Düne göre inanılmaz sıcak bir hava vardı. "Hot girl summer abi" nah hot girl summer götüne koyayım!

Söylene söylene ilerlerken gelmem gereken yere çoktan geldiğimi fark ettim. Saate bakmak için elimi cebime attım. Saatin daha yedi olduğunu görünce ofladım.

Gelmesine daha çok vardı. Kaldırıma oturdum ve etrafı incelemeye başladım. Karşımda bir çocuk parkı vardı ve salıncağı oldukça güzel gözüküyordu. Bi ara kesinlikle orada beklemeliydim yabancıyı.

Önümden simitçi geçiyordu. Hemen kalkıp bi tane simit aldım. Kaliteli bir akşam yemeği.

Sabah kahvaltı etmemiştim. Sekiz saat okul, iki saat resim derken oldukça yorulmuş ve acıkmış hissediyordum.

Bolca sıkılmak ve daha çok sıkılmakla geçen bir buçuk saatin sonunda silüetini görebilmiştim.

Yaklaştıkça güzel yüzü tüm ayrıntılarıyla göz önüne seriliyordu. Manken olabilir miydi acaba? Ya da sevgilisi var mıydı? Onunla ilgili ne kadar çok şey merak ettiğimi fark etmek beni korkutmaktan çok öte bir duyguydu. Mutlu ediyordu bu beni. Onunla ilgili her şeye merak duyuyordum. Ve bunları bir şekilde öğrenebilecek olma hissi beni deli gibi mutlu ediyordu.

İyice yakına geldiğinde ne yapacağımı şaşırmıştım.

"Ufaklık?" Tüm gün konuşsa dinleyebilirdim sanırım.

"Genç adam?" Dudakları hafifçe kıvrıldı ama yüzüne dikkatle baktığımı fark edince anında normale döndü.

"Yine karşılaştık. Buralarda mı oturuyorsun?" Gözleri ne kadar güzeldi.

Birkaç saniye sessiz kaldığım için yanlış bir şey dediğini düşünmüş olacak ki tekrar konuştu. Oysa ben gerçek dışı güzelliğini izliyordum.

"Ah, kusura bakma. Sadece burada iki kez karşılaşınca merak ettim ama beni ilgilendirmez tabi."

"Önemli değil!" Gereğinden yüksek çıkmıştı sesim. Bu yine dudaklarının kıvrılmasına sebep olmuştu.

"Buralarda oturmuyorum ama okulum buraya yakın sayılır. O yüzden sık sık buradan geçiyorum." Hayır, sadece senden manyak gibi hoşlandığım ve seni deli gibi merak ettiğim için buradayım da de tam olsun Ufuk.

"Anladım." dedi ufak bir baş sallamayla.

"Sen? Sen neden buradasın hep?" Kurduğum devrik cümleyle sessiz bi küfür mırıldandım. Ama o kurduğum saçma cümleyi umursamadan cevap verdi.

"Bir iki sokak ilerde oturuyorum." Çok şirin gözüküyordu.

"Anladım. Adın ne bu arada?"

"Adım mı? Ne yapacaksın adımı ufaklık?" Yine gülümsüyordu.

"Genç adam hitabını çok beğendiniz sanırım?" dedim gülerek.

"İnkar edemem ufaklık. Yine de adını öğrenmeyi isterim."

"Tanrım bu bir çeşit fantezi falan mı?" Yanlışlıkla sesli söylemiş olmalıydım ki yüzünde gittikçe büyüyen bir gülümsemeyle bana bakıyordu.

"Ahh, benim gitmem lazım hoşçakal genç adam!" Konuşurken hızla uzaklaşmaya başlamam nedeniyle cümlemi bağırarak tamamlamıştım.

Arkamda yükselen kahkahasını duyabiliyordum.

"Hoşçakal ufaklık!" Benim gibi bağırmıştı.

Yüzümdeki aptal gülümsemeyi silemeden eve gelmiştim bile.

"Oo nerelerde sürtüyordunuz da anca teşrif edebildiniz Ufuk bey?"

Babam koridorda durmuş öylece bana bakıyordu. Suratı ifadesizdi, gözlerindeki saf nefreti görebiliyordum.

"Resim kursundaydım efendim."

"İbne işleriyle ilgileniyordun yani yine. Bir kere de şaşırt ulan. Bir kere de erkek gibi davran. Meryem için üzül bari. Canından çok sevdiği biricik oğlunun bir ibne olduğunu bilse nasıl hissederdi kadın hiç düşündün mü?"

Dişlerimi sıktım. "Biliyordu." Sesim çok kısık çıkmıştı ama yine de duymuştu işte.

"Ne dedin sen!?" Kükremişti resmen.
Öyle ki üst kattaki Canan abla bile sesini duyup aceleyle merdivenlerden inip yanımıza gelmişti.

"Duydun işte! Biliyordu tamam mı, annem biliyordu. Ve beni yine de seviyordu. Senden çok beni seviyordu. Her şeyiydim onun , her seyimdi benim. Yeter artık, bıktım senin bu aşkını kaybetmiş adam triplerinden yeter anladın mı beni yeter!" Gözlerimden akan yaşları durduramıyordum.

Tenin tene çarpma sesi yankılandı odada. Aynı anda kafam sağ tarafa döndü. Sağlam bir yumruk yemiştim. Ama acısını bile hissedemiyordum. Kalbimdeki ağrı kaşımdaki acıyla kıyaslanamazdı bile.

"Orospu çocuğu." Nefrete bürünmüş bir kişiliğin ağzından çıkan anlamsız bir hitap.

Kaşımdan akmış ve yüzümde kurumuş kanlarla yerde oturuyordum. Boş bakışlarım soğuk parkedeydi. Onu özlemiştim. Onu gerçekten özlemiştim. Kahkahalarını, iki oda ilerimdeki adama bile neşe getiren enerjisini, yemeklerinin tadını, çizim derslerimizi, kokusunu, ona sarılmayı... Her şeyini özlemiştim onun.

"Özür dilerim anne." Fısıltım karanlık odada dağılmıştı. Gözyaşlarım ne zaman duruldu, ne zaman kalkıp yatağıma geçtim, soğuk nevresim ne zaman ısındı ve ben ne zaman uykuya daldım emin değildim.

Emin olduğum tek şey yarının yeni bir gün olduğuydu. "Yeni bir gün yeni bir başlangıç. Güzel yazılarla dolma ihtimali olan temiz bir sayfa." derdi annem hep. Ve o şimdiye kadar asla yanılmamıştı.

AKAJUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin