4- Yaralanmışsın

5 2 0
                                    

Erkenden geldiğim için ıssız olan okul koridorunda sınıfa ulaşmak için adımlıyordum.

Hademeler ve benim dışımda kimse yoktu. Ya da ben öyle sanıyordum. Arkamdan gelen adım sesleri de bunu kanıtlar nitelikteydi.

Herhangi biri olabilirdi. Benimle ilgisi olmayan herhangi biri. Ama içimdeki his bu düşünceme tamamen karşı çıkıyor ve arkamda bir belayla yürüdüğüme dair sinyaller veriyordu. Adımlar hızlandı ve adımların sahibi önüme çıktı.

"Kim vurdu yüzüne?" Sesi gerçekten meraklı çıkıyordu.

"Sana ne Kağan." Bunu merak etmesi için bir sebebi yoktu. Bana böyle bir şey sorma hakkı yoktu.

"Baban mı yaptı?" Neden sadece gülüp, dalg geçip siktirip gitmediği hakkında sorularım vardı.

"Kağan kimden dayak yediğimin seni ilgilendiren kısmını aramam gerekirdi şu an. Ama seni o kadar umursamıyorum ki. Hayatımda hiçbir değerin ve yerin yok. Senin gibi bi pezevenk, ruhu nefretle harmanlanmış biri yaptı işte. Şimdi siktir git çekil önümden."

Yüzünde saçma bir ifadeyle önümden çekildi. Aptal bir Türk dizisinde değildik ki. Her şeyi sana aşık olduğum için yaptım moduna girsin.

Boş sınıfta sırama geçip eskiz defterimi çıkardım. Sabah sabah yaşadığım saçmalıkları göz ardı ederek yabancıyı düşünmeye başladım.

Her bir detayını tekrar aklımdan geçirerek kağıda aktarmaya başladım. Resmi ona verecektim. Beni unutmamalıydı. Onun için sokakta karşılaştığı herhangi biri olmamalıydım zira o benim için bundan çok daha fazlasıydı.

Saçlarını nasıl renklendirmem gerektiğini bilemediğim için karakalem yapmıştım. İstiklal marşı'ndan sonra, çantama özenle koyduğum çizimle öylesine bi anda karşılaştığımız sokağa ilerliyordum.

Saçma bir özlem hissi sarmıştı bedenimi. İnsan adını bile bilmediği birini özler miydi? İki gün onu göremeyecektim ayrıca. Bu düşünce içimde adlandıramadığım bir hisse neden olmuştu.

Elimdeki çizimle kaldırımda öylece şarkılar mırıldanarak gelmesini bekliyordum.

Fazlasıyla uykum vardı. Dün gece yalnızca üç saat uyuyabilmiştim. Ki normalde kendimde olmam için en az dokuz saat uyumam gerekirdi. Üç saat uykuyla şu an kendimi yaşayan bir ölü gibi görüyordum. Üstelik okulda da uyuyamamıştım. Öğle arasında bile çizmiştim. Ona bugün verebilmek için.

"Naber?" Bir anda gelen sesle irkilerek girdiğim transtan çıkmıştım. Yabancı yanıma oturmuş tüm dikkatiyle beni izliyordu.

"İyi senden?"

"İyi değilsin. Yüzüne ne oldu senin?" Eli yavaşça kaşımda gezmişti. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki mahallelinin bile duyduğuna emindim.

"Önemli bir şey değil." Sesim oldukça kısık ve derin çıkmıştı.

"Yaralanmışsın ufaklık. Ne demek önemli bir şey değil? Acımıyor mu canın?" Gözlerindeki şefkati görmek sudan çıkmış balığa dönmeme sebep olmuştu. En son kim böyle bakmıştı ki bana?

"Yaralandım." Fısıltıdan farksızdı sesim.

"Kız meselesi falan mı?" Sesi tereddütlüydü.

"Hayır, gayim ben." Tepkisini merak etmiştim. Gözlerindeki şefkatin nefrete döndüğünde nasıl gözükeceğini merak etmiştim. Eminim yine de güzel gözükürdü. Onu çirkin gösterebilecek tek bir şey bile olduğunu sanmıyordum bu dünyada.

Ama yanılmıştım. Gözlerindeki şefkat bir an olsun sarsılmamıştı. Hâlâ yerli yerindeydi. Ne yani gay olmam bir sorun değil miydi?

"Pekâlâ o zaman erkek meselesi mi?"

"Ne, hayır!" Aklımı ele geçiren şokla bağırmıştım.

Gülüyordu, hemde omuzları sarsılacak kadar. Bu halini görünce ben de gülümsemeden edemedim.

"Sakin ol ufaklık, demedim bir şey. Hem o elindeki ne bakalım?"

Elimdeki varlığını tamamen unuttuğum kağıdı bana hatırlatmıştı. Hiçbir şey söylemeden kağıdı ona uzattım.

"Ufaklık? Bu benim." Sesindeki şaşkınlık beni tekrar gülümsetmişti. Bakışları resimden yüzüme çıkmıştı.
Kafamı salladım, sensin.

"Ben, nasıl bu kadar detaylı çizebildin?" Ne diyeceğini bilemiyordu.

Her gün seninle yatıp seninle kalkıyorum be adam. Nasıl detaylı çizmem?

"Aklımda kaldığın kadarıyla çizdim."

"Bu çok güzel teşekkür ederim. Şimdiye kadar aldığım en kıymetli hediye." Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle konuşuyordu.

Onu izlerken benim de ağzım kulaklarıma varmıştı tabii. "Rica ederim." Kuş gibi şakısaydın bi de Ufuk.

"Tanışma vaktimiz geldi ufaklık. Ben Bora 23 yaşındayım."

"Ben de Ufuk 18 olmama üç hafta kaldı. Memnun oldum genç adam."

"Gerçekten ufaklıkmışsın. Ben de memnun oldum ufaklık."

"Üç hafta sonra bir yetişkin oluyorum ne ufaklığı tanrı aşkına?" Sitemle kurduğum cümleyi kakahasıyla kutsadı.

"Pekâlâ yetişkinliğine çeyrek kalan ufaklık gitmen gereken bir evin yok mu? Saat çoktan dokuz oldu."

"Yok, benim bir evim yok"

Gözleri tüm yüzümü dudağındaki ufak tebessümle taradı.

"Sevgilin falan var mı?" Pat diye çıkıvermişti ağzımdan. Utançtan kızaran yanaklarımı ellerimle saklamıştım. Neşeyle şakıyan sesi yine kulaklarıma dolmuştu. O kadar güzel gülüyordu ki. Bu sesi duymak için tüm gün onu gıdıklayabilirdim.

"Yok da neden sordun ufaklık, bana mı yürüyorsun yoksa? Şimdiden söyleyeyim sugar daddy olacak kadar zengin değilim."

"Sevgilim olursun yani?" Ufak bir kahkaha daha.

"Yetişkin biri olduğunda tekrar değerlendirelim bunu."

"Gülme! Ciddi ol, ben ciddiyim." Sesim sonlara doğru kısılmıştı.

"Ben de ciddiyim. Başka hangi konuda ciddiyim biliyor musun?"

Bilmiyorum anlamında kafamı salladım.

"Artık eve dönmen gerektiği ve okul çıkışları koşa koşa buraya gelmemen gerektiği konusunda. Haftasonu buluşabiliriz istersen."

"N-ne? Ben buraya gelmiyorum ki burası benim evimin yolu, ve biz karşılaşıyoruz sadece."

"Peki öyle olsun bakalım. Ama haftasonu konusunda ciddiyim. Sana biraz yetişkin tavsiyesi verebilirim ne dersin ufaklık?"

Yalandan somurtup konuşmaua başladım "Nerede?"

"Nerede olsun istersin?"

Senin evin dememek için kendimi zor tuttum. Hayır seri katil olduğumu falan sanacaktı artık.

"Bilmem, fark etmez"

"Yıldız korusuna ne dersin?"

"Saat kaçta?" Kalbime bir şeyler oluyordu. Biraz daha kokusunu alacak yakınlıkta durursak ölecekmiş gibi hissediyordum.

"Üç nasıl olur?"

İçimdeki son cesaretle konuştum.
"Numaran! Yani numaranı versene geç kalacak falan olursam haber veririm."

Bir kahkaha daha, bugün bu kaçıncı olmuştu sayamamıştım. Telefonumu aldı ve numarasını girdi. Daha sonra ufak bir hoşçakal muhabbetiyle kaçarcasına yanından uzaklaştım.

Evde yine kimse yoktu. Hızla odama çıkıp üstümü değiştirdim. Normalde asla elime almadığım telefonu alıp kendini ne diye kaydettiğine baktım.

"Aşık olduğum genç adam" sesli bir şekilde okumamla gülümsemem bir oldu. Beni ne diye kaydetmişti acaba?

Düşüncelerim aşağıdan gelen kapı açılma sesiyle bölünmüştü. Hızla ışığı kapatıp uyku pozisyonuna geçmiştim. Son hatırladığım şey Canan'ın beni kontrol edip "tatlı rüyalar" diye fısıldamasıydı.


AKAJUDonde viven las historias. Descúbrelo ahora