bölüm on altı

835 103 35
                                    


Yanlış bir kapıyım ben
Önünde yanılmış bir
çocuğun durduğu
Açılsam acılara değer kanatlarım Açılmasam-
Simsiyah bir mutsuzluktur
duruşum





Jimin yatağın bir ucunda oturmuş pencereden dışarıyı izliyordu. Jungkook ise yatağın diğer ucunda, yanına yaklaşmaya korkar bir halde usul usul nefes alıp verişlerini dinliyordu gencin. Hâlâ bir tepki vermemişti küçük olan. Haberi aldıktan sonra oturdukları bölgedeki herkes amcasının evine toplanmış, ortalık epey karışmıştı. Bogum'la Taehyung ise Jimin'i Jungkook'a emanet edip gitmişlerdi cenaze evine.

Konuşmadan önce derin bir nefes alıp yatakta biraz daha yaklaştı Jimin'in yanına büyük olan. Eli, ait olduğu yermiş gibi beline yöneldi fakat kendini durdurdu hemen. "Jimin." Diye seslendi usulca onun yerine. "Konuşmayacak mısın?"

"Ne konuşmamı istersin?" Öyle kısıktı ki sesi, çıt çıkmayan odada zar zor duyulmuştu.

"Ne hissettiğini. Ne düşündüğünü."

"Hiçbir şey hissetmiyorum. Ne hissetmem gerektiğini de bilmiyorum. Ne düşünmem gerektiğini de. Ne hissetmeliyim Jungkook? Ne düşünmeliyim." Sonunda bakışları Jungkook'a döndü.

Uzun olanın yüzü hüzüne kaplandı. "Bilmem. Benim hiç babam ölmedi."

Jimin üzgünce gülümsedi. "Ben de bilmem. Benim hiç babam olmadı."

Bir süre birbirlerine baktılar. Jimin'in gözlerindeki soru işaretlerini gördü Jungkook. Ama bir yandan da sormayacağını biliyordu. Gururluydu küçük olan. Bitti dediyse bitirir, gitmesi istenirse giderdi. Son mesajlaşmalarında veda etmişlerdi birbirlerine zaten. Kalben.

"Harika bir geleceğin olacak. Üniversiteye başlıyorsun. Çok eğleneceksin. İyi insanlarla tanışacaksın. Arkadaşların olacak. Favori kafen, kütüphanede en sevdiğin masan, nefret ettiğin bir hoca, kaynattığın bir ders. Hayatın şimdi başlıyor." Jungkook'un yaptığı konuşma alelade bir yerden geliyormuş gibi görünse de derindi. Öyle derindi ki, gözlerini kapattı Jimin hemen. Hayal etti.

"Yoongi de olacak." Dedi. "Yoongi Hoseok ile barışacak. Onları sürekli evime çağırıp yemek yapacağım. Kedim olacak. Dans edeceğim. Bir iş bulacak, sokaktaki hayvanlara mama alacağım. Bazı geceler Taehyung ile uyurum. Çağırırım onu. Gelir dimi?"

"Gelir tabii." Onayladı onu büyük olan. "Bogum da gelip kanepene çöker. Gece üç beş kez dikilir başınızda. Kedilerle de arası hiç yoktur. Evde kavga çıkar. Sabah size kahvalti hazırlar sürpriz olarak. Sahanda yumurtayı bile yakar."

Jimin'in dudakları yukarıya kıvrıldı. Kirpikleri tireşti ve gözlerini açıp pür dikkat kendisini izleyen gence döndü.

"Abim gitti. Annem gitti. Hiç gelmedi ama buna rağmen babam da gitti. Kimsem kalmadı Jungkook. Kimsem kalmadı." Gözleri aniden yaşlarla doldu. Hazırda bekleyen damlalar süzüldü yanaklarından hızla. Jungkook telaşlandı. Birbirleri için öyle bir yerdelerdi ki, ne kalkıp gidebilir ne de kurulayabilirdi gözyaşlarını.

"Yalnız değilsin ki... Yoongi var. Taehyung var. Bogum var."

Ben varım diyemedi Jungkook.

"Bir gün birini bulacaksın. Yanından hiç gitmeyecek. Seni hiç terk etmeyecek. O kadar mutlu olacaksın ki, kahkahaların hiç dinmeyecek."

Jimin kafasını olumsuz anlamda salladı. "Babam kötü bir insan mıydı Jungkook?"

"Değildi."

"Onun yanındaydın." Mırıldandı Jimin. "Evden onun yanına gitmek için çıktın biliyorum. Sabah onunlaydın. Ne anlattı? Ne yaşandı?" Sonunda kendini tutamayıp sormuştu. "Yanlış anlama seni sorgulamıyorum. Sadece merak ediyorum."

el diabloΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα