8. ATEŞ

25.8K 1.5K 2.3K
                                    


Bu bölüm annesi ve babası Neva'nın babasının kaderini paylaşan Zeynep'e itafen yazılmıştır.

buradaki kullanıcı adını bilmediğim için tt'dekini bırakıyorum @oylesine__4

Oy ve yorum sınırı hiç koymadım bu zaman kadar ama okuma sayısının düşük yaşaması nedeniyle bu seferlik üzülerek koyacağım :(

Oy: 100 / Yorum: 200

Keyifli okumalar.

23 Eylül 2008

Sonbaharın ilk günü gökyüzü kızgındı, şimşekleri parlıyordu.

Hayır.

Üzgündü, ağlıyordu.

Hayır, aslında öyle de değildi.

Sinirliydi, gürüldüyordu.

Kısa saçları ıslak çocuk bunları düşünmeden edemedi, gökyüzü de insan gibiydi onun için. Tek farkı insan gökyüzü kadar masum değildi.

On iki yaşına daha yeni girmişti, bu geceden sonra artık çocuk değildi. Büyümek zorunda bırakılmıştı.

Yağmurun altında durmuş boş caddeyi izliyordu. Islak vücudunun aksine parmaklarını sıkı sıkıya kapatıp yumruk yaptığı avucu kupkuruydu. İçinde sakladığı sırrını işte böyle koruyordu.

Kafasını kaldırıp yüzüne hızla düşen su tanelerinin arasından göğe baktı. Ne yağan yağmur ne de sonbaharın soğuğu onu üşütmüyordu, daha fazla ıslanmak, sırılsıklam olmak istiyordu. Belki böylece günahlarından arınırdı, belki bedeninden şelale gibi akıp giden bu su taneleri onu temizlemeye yeterdi de affedilirdi. Hem annesi ona affedici birinin var olduğunu anlatmamış mıydı?

Elini kaldırdı, baş parmağıyla bulutların çok ötesindeki o varlığa dokunmak istedi. Her zamanki gibi olmadı, sorun etmedi. Çünkü annesi ona başka bir şeyi daha öğretmişti. Ne olursa olsun ümidini yitirmemeyi. Sahi annesi neredeydi? Daha öğrenmesi gereken çok şey vardı ondan.

Etrafına bakındı, sessizdi. Kulaklarına gelen çıtırtı sesleri onu az önceye kadar rahatsız etmemişti ama şimdi kulakları o seslerle birlikte uğulduyordu.

Birden farkına vardı, ardına bakmaya korksa da fazla direnemedi. Usulca arkasını döndü, yüzü artık turuncu ışıkla aydınlanıyordu. Işığın kaynağıysa anılarıyla dolu evinin ateşiydi.

Bir süredir donuk olan gözleri doldu, neler olduğunu hatırlamıştı. Yine de ağlamadı, dolu gözleri yağmurda kayboldu. Gözyaşlarını engelleyen yağmur, evinin kül oluşunu engelleyememişti.

İlk yağmura kızdı, sonra gökyüzüne. Hayır, o aslında başına gelenlerden dolayı göğün ardındaki varlığa kızdı. Yine de ona öğretildiği gibi sorun etmedi.

Alevlerle sarılı evini ardında bırakırken ezbere bildiği yolları sarsak adımlarla yürümeye başladı. Bir kez bile arkasına dönüp ailesinin de içinde olduğu o eve bakmadı.

Kendi sokağından yeterince uzaklaşınca ıslak pantolonunun cebine elini götürdü. Sonunda avucunu açtı ve en büyük sırrını, çakmağını koydu.

Günümüz

Birini kaybetmek nasıl bir histi bilmiyordum. Daha önce hiç sevdiğim birine sonsuza kadar veda etmek zorunda bırakılmamıştım. Şöyle bir düşününce babama zarar gelme ihtimali bile bana çok korkutucu gelirdi ama dediğim gibi, ölüm tattığım bir duygu değildi. Olmasını da istemezdim.

Böyle bir duruma hiçbir zaman hazır olacağımı sanmıyordum, babamın olmadığı bir hayatı daha önce hiç düşünmemiştim. İşte bu yüzden arkamdaki adamı tam anlamıyla anlamam mümkün değildi.

KARADUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin