11. YALANLAR VE ONA İNANANLAR

17K 1.4K 911
                                    

Duyurulardan haberdar olmak için instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın 👉🏻 @karaduttofficial

Not: Bölüm sonunda size ufak bir iç döktüm, zaman ayırıp okuyan herkese şimdiden teşekkürler.

Bu bölüm _the_avengers itaf edilmiştir. <3

İyi okumalar.

İnsanoğlunun 'hayatı boyunca incinmeye mahkum varlıkların listesi'nde ilk sırada yer aldığına emindim. Çünkü biz insanlar acıya bağlıydık ya da susamış.

Klasik bir söz olmasının yanı sıra "acı bizi güçlendirir" lafı bence bir yanılgıydı. Acı, hayatta tutardı. Ve biz hayatta kalmayı güçlü olmak sanmıştık.

Parmağımdaki yara bandına baktığımda sanki sızısı tazeymiş gibi etim karıncalandı. Dün gece kapımın önünde ona verdiğim kibritlerden biri elimi yaktığında daha öncede birçok kez yaptığı gibi yaramı saran adamın hediyesiydi o.

Elimin küçük bir uzvunu saran ten rengi yara bandını okşarken geceden kalma düşüncelerimle boğuşmam devam ediyordu.

Gece yarısını geçmeden ona belki başka zaman olsa gösteremeyeceğim bir cesaretle merak ettiğim şeyi sormuştum. Daha birkaç gün öncesine kadar Ahker boğazıma yapıştığında bir köşede beni izleyen adam yeri geldiğinde bana zarar verenlerden biri olacak mı merak etmiştim. Ve bu yüzden ona yarayı açan şayet o olduğunda neler olacağını sormuştum. Cevabını üstü kapalı vermiş olsa da aslında oldukça netti.

Açtığım yaraları da sararım demişti, ne olursa olsun bunu yapacak gücüm var demişti ama çıkıp da sana zarar vermem diyememişti.

Dürüstlüğü için ona kızgın değildim ama bir yerler de sebebini bilmediğim bir kırgınlığım vardı. Bu bana sandığımdan daha çok acı vermiş olmalı ki tüm gece gerçeği inkar edip sözlerinde başka anlamlar
bulabilirmişim gibi düşünüp durmuştum.

Gözlerimin önüne bir buhar perdesi çöktüğünde bunun sebebi dolan gözlerim değildi. Kızgın demire düşen su damlaları kuvvetli bir cız sesi çıkardığında hızla çayın altını kapatmış ve beni bekleyen iki adamın yanına dönmem gerektiğini anlamıştım.

Ağır demlikleri ince bileklerime rağmen taşırken zorlandığım titreyen ellerimden belliydi. Mutfağın salona yakın kısmına yaklaştığımda beni fark eder etmez kalkıp yanıma ulaşan Özgür ellerimdeki ağır metal parçalardan kurtardı beni.

"Hala sıskasın cimcime? Hiçbir şey yemiyor musun sen?"

Yaptığı centilmenliğin yanında benle uğraşma fırsatını geri tepmemişti elbette. Çocukluğumuzdan beri bana sıska diyip duruyordu. Eğer genç bir adam olduğunda spora başlayıp polis olmak için kendini geliştirmeseydi ben de ona tombul diye karşılık verip eskiden olduğu gibi yanaklarını sıkabilirdim. Ama artık ne onun yanakları iri ve doluydu ne de biz çocuktuk.

"Dua et babam şu an bize bakıyor yoksa sıska kollarımın gücünü sana tattırırdım."

Kocaman gülümserken babama baktı ve kahkaha attı.

"Uslu cimcime seni."

Babam bize merakla bakarken ellerimi kaldırıp yaptığım şakaya güldüğüne dair hareketlerimle kısa bir cümle kurdum. Özgür üç bardağa da çayı doldururken başını iki yana sallamış ve "Yalancı." demişti. Ona işaret dilini ben öğretmiştim bu yüzden hareketlerimi okuyabiliyordu. Tabi bazen bunu yaptığıma pişman olmuyor değildim.

Küçükken, babamla ilk derneğe gittiğimiz zamanlar her gün öğrendiklerimi sokakta Özgür'e bir öğretmen edasıyla anlatırdım. Kimi zaman o olmadığında mahallede kendi halinde oynayan yaşıtlarıma yeni öğrendiğim hareketleri göstermek istediğimde bunun çok sıkıcı olduğunu söyleyip yanımdan uzaklaşır ve kendi aralarında oynamaya devam ederlerdi.

KARADUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin