-8.Bölüm-

129 15 3
                                    

Keri hilson-I like dinleyin :

Bilmem kaç saattir burda böyle sırt üstü yatıyor, gözlerimi siyah tavana dikmiş hareketsiz duruyordum.

Artık düşüncelerim gibi bedenimde buz kesmiş ve donmuştu. Gözümden bir damla daha siyah saten çarşafa akarken gözlerimi sıkıca kapattım.

Beni buraya kilitlemiş ve defolup gitmişti. Şuan için yapabileceği en iyi şey buydu belki de.

Beni geberteceğini söyledikten sonra, en azınca en yaratıcı işkence tekniklerini üzerimde uygulayamasını beklemiştim.

Fakat o sadece telefonu mu sormuştu ve olmadığını söylediğimde ısrar edip üstümü aramıştı. Ardından beni bu hayatımda gördüğüm en büyük odaya savurmaktan başka birşey yapmamıştı.

Belkide bu onun tekniğiydi. Beni duvarlarla ve vicdanımla baş başa bırakıp düşüncelerimin pişmanlıklarımın ve acılarımın beni yutmasını ve delirmemi istiyordu. Psikolojik şiddet.

Aklıma düşen bir düşünce midemin ayaklanmasına sebep olmuştu. Sanırım pişmandım. Sanırım evi özlemiştim.

Sanırım korkuyordum ve biyolojik olarak ailem demek zorunda olduğum insanların verdiği en kalitesiz güven duygusunu bile özlemiştim.

İşte tam olarak bu kadar iradesiz, tam olarak bu kadar korkaktım.

Az önce sımsıkı kapatmış olduğum gözlerimi araladığımda günün ilk ışıklarının koyu perdelerden içeri girmek üzere olduğunu gördüm.

Tekrar gözlerimi kapattım. Çünkü günün bu saatleri beni her zaman olsun korkutmuş, gereksiz bir karamsarlık ve tedirginlikle doldurmuştu. Bu şafak vaktiydi.

Gökyüzü beyaz ve buz mavisiydi. Günün en soğuk ve en sessiz saatleriydi. Bu saatlerde insanların çoğu uyuyordu. Tekrar söylemeliyim ki bu günün en korkunç zaman dilimiydi ve ben hiç bir zaman bu saatleri görmek istemiyordum.

Fakat hiç uyumadığım için görmek zorunda kalmıştım. Hazalın gitmesinin ilk günüydü. Onsuz bir güne uyanmamın ilk günüydü. Katil olmamın ilk günüydü. Emre'nin göremeyeceği ilk gündü.

Ciğerlerim sökülüyormuş gibi hissettiğim sıralarda odanın kapısının kilit sesini duydum, gelmişti.. Uyuma numarası yaparsam belki beni rahat bırakırdı.

Çift kişilik yatağın sol tarafında pencereye doğru dönüp, sırtımı kapıya döndüm. Kapı yavaş denemeyecek şekilde açıldığında adım seslerinin yaklaştığını duyuyordum.

Eşyaların siyah ağırlıklı olduğu odaya dışardan vuran mavimsi şafak rengi karışıp kasvetli havayı yok etmeye çalışıyordu ama yaşananların kasvetini hiç bir ışık yok edemezdi.

Ben gözlerimi sıkıca kapatıp nefes bile almamaya çalışırken, yoğun erkeksi koku burnumu doldurmuştu bile. Çok yakınımda olduğunu düşündüğüm sırada dayanamayıp gözlerimi araladım.

Baş ucumda ki komidine doğru eğildiği için ilk karşılaştığım şey boynu ve göğsüydü. Tekrar dikelirken gözlerimi istemsizce ondan alamadım. Tanrım.. Bu kadar güzel olmak zorunda mıydı?

Eğer bir cani olduğunu bilmeseydim çoktan aşık olmuş olabilirdim. Fakat karakteri güzelliğine gölge düşürüyordu..

"Kalk" dedi kollarını gövdesinde birleştirirken.

Kalkmadım. "Beni rahat bırak."

"Bu asla olmayacak. Şimdi kalk ve ye şunları." derken kafasıyla komidindeki tepsiyi gösterdiğinde getirdiği yiyeceklere baktım.

-EN UÇAMAYAN-Where stories live. Discover now