0.6

55.9K 2.6K 386
                                    

Buyurun bölüme :)
Oylarımızı peşin alıyoruz akskdksk

...

Günlerden Cuma, mevsimlerden ilkbahar, aylardan ise Mart'tı.

Kış Ankara'yı yavaş yavaş terk ederken, sabah ayazı nereye der gibi soğuk havayı tutuyordu. Afyon dinlenme tesislerini aratmayacak soğuk genç kızın içine işlerken, girdiği kantinde sağa sola bakınıp, sakin adımlarla boş bir masaya ilerledi.

Bu hayatta sabah derslerinin onun sınavı olduğuna yemin edebilirdi.

Sabahın köründe kalkmasının huysuzluğu bir yana, deri ceketinin üstüne almak zorunda kaldığı şalı öğlene doğru boynundan düşüp, elinde yük olarak kalacaktı ama almasa da tabiri caizse götü donuyordu.

Sabahın köründe ders olmasa, ne yatağından kalkardı, ne de havayı umursardı ama işte, devamsızlık dediğin bir çileyse Nil gerçek bir çilekeşti.

Boynundan çıkardığı şalı yandaki sandalyeye ve telefonunu da masada önüne bıraktı. Saçlarını düzeltmesi, ekrandan derse yarım saat kaldığını kontrol etmesi ve geriye yaslanıp çevreyi tanıması saniyeler içinde gerçekleşmişti.

Aradığı simayı göremedi, yakın arkadaşı bugün derse geç kalacak gibi duruyordu ama umursamadı. Nasılsa onun yerine de imza atar, arkadaşı da ikinci derse yetiştirdi.

Koyu kahve saçlarını tek omzunda topladı, düz saçlı olmanın zorluklarından biri de devamlı dolanan ve asabını bozan tellerdi. Şöyle bir çevreye baktı ve gizli saklı bir şey yapıyor gibi eli çantasına gitti. Avuç içi kadar tarağı yasaklı bir madde gibi eli arasına saklayıp, sol tarafına topladığı saçlarına sürdü.

İşte şimdi keyfi yerine gelmişti.

Sırıtışı ile birlikte tarağı eski yerine koyduğu sıralarda, farkında olmadığı ama onun içmesi adına alınan kahvenin karton bardağını genç adamın elleri kavradı. Siyasal Bilgiler Fakültesi bu üniversitede çok bildiği bir yer değildi, kapısından geçtiği bile var mıydı, çocuk bir an hatırlayamadı.

Karşısında duran ve kendisini daha fark etmemiş kız, onu buraya kadar getirmişti.

Oysa Yağız bugün bu okula elinde kahveyle değil, güçlü bir yumrukla geleceğine oldukça emindi. Dört gün boyunca ısrarla gelen mesajlar, daha önce de olduğu gibi kendiyle dalga geçen birtakım ergeni ona düşündürmüştü ve siniri olabildiğince bozulmuştu.

Ancak beklediği asla koyu kahve saçlara eşlik eden, uzaktan neredeyse siyah görünen gözlere sahip bir genç kız değildi. Nil Gökçe Onan, ona numaranın sahibi olarak verilen isimdi ve Yağız doğru söylemiş olduğuna mı, yoksa diğerinden çok daha güzel olan ismi söylememesine mi şaşırsa bilememişti.

Adımları kızın olduğu masaya yöneldi, aynı anda Nil çoktan kafasını kaldırmış ve sonunda gözleri ona doğru yönelen bedeni seçmişti. Birkaç adım önündeydi, tüm heybeti ile dikiliyor, deri ceketi ve o bacaklara ne giyse yakışırdı dedirten pantolonu ile bir dizi sahnesinden fırlamış gibi görünüyordu.

Vicdansız, diye düşündü Nil. Bu da artık vicdansızlıktı be canım, gerçek aşığın karşısına da maşuk böyle çıkar mıydı!?

Oğlanın her adımı kızın kalbini daha da hızlandırdı, mesajda şakımak kolaydı da, kızın boğazını kurutan hisse bakılırsa yüz yüze konuşmak öyle pek de kolay olmayacaktı.

Kolay olsa zaten, Nil böyle şeyler de yapacak biri değil de, işte bazen insan zorunda kalıyordu. Mesela klavye delikanlısı olmak onun suçu değildi veya hoşlandığı çocuğun gerçekten de bakışlarındaki sertlikle adam korkutabilecek olması, elbette onun suçu değildi.

Göğe Ait | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin