1.3

37.1K 1.9K 391
                                    

Keyifli Okumalar

Martın son haftasının ilk günüydü bugün. Hava öğlene doğru ısınmış, sabah soğuğu üşütmesin diye deri ceketlerin üstüne alınan şallar, sıkış tepiş ya çantalara sokulmuş ya da kollara asılmıştı. Sanki insanların hiç yükleri yok gibi bir de Ankara'nın soğuyla kat kat giyinip soyunarak mücadele ediyorlardı.

Nil de aynı dertten muzdaripti, arkadaşlarının seçmeli dersten çıkmasını ayakta dikilerek beklerken bir taraftan ufak çantasına sığmayan kitapları kucağında tutmaya çalışıyor, diğer taraftan da diz kapağının aşağısına kadar sallanan şalıyla boğuşuyordu.

Tam bir salağım diye geçirdi Nil içinden, evden çıkmadan önce Leyla'nın uyarısını dikkate alsaydı ve sırt çantasını taksaydı, yürüyen bir dolap gibi ortalıkta dolaşmasına da gerek kalmayacaktı.

"Off, hadi ya," diye söylendi Nil, taş çatlasa kantinden beş dakika daha erken çıkmıştı. Kim ona böyle bir bekleme görevi yüklemişti onu bile bilmiyordu ama kalktığı masaya tekrar geri dönerek oturası gelmemişti. Normalde de üşengeç bir tipti, kendini kandırarak geri dönmeme sebebini buna bağlıyordu fakat içten içe biliyordu. İnsanların çok olduğu yerlerde ekstra gergin hissederdi ve onlara garip görünme ihtimali kendisini korkuturdu.

Az sonra duyacağı sesin ardından daha da gerileceği  kesindi.

"Selam Gökçe," dedi tam arkasında duran çocuk, Nil çocuğun sesini henüz çok tanıyacak vaziyette olmasa da kalbinin yönlendirmesiyle Yağız'ın geldiğini hemen anlamıştı. Kalu belada tanıştık diye mi varlığını hissediyorum ben bu çocuğun diye düşünüyordu ama mesajlaşırken sahip olduğu özgüveni, karşılıklı konuşmalarda bedenini terk ettiği için her düşündüğünü dile getiremiyordu. "Selam?" dışında.

Oğlanın bakışları Nil'in şaşkın gözlerinde kısa bir süreliğine oyalandı önce, kız onu görmeyi hiç beklemiyor olacak ki irisleri büyümüştü. Hemen göz ucuyla üstünü başını kontrol etti, saçlarım nasıl görünüyor acaba diye de endişelenmeye başlamıştı. Özellikle saçlarını taramayalı yaklaşık bir saat geçmişti ve bu kız için büyük bir zaman dilimiydi. "Geldiğini görmedim, meslek sırrı mı bu?"

"Eh, sayılır," dedi Yağız, kızın mesajdaki kadar rahat olmadığını fark etmiş, ortam yumuşasın diye de "Sen yine kaçmadan olaya el atayım," demişti.

Bu kızın kendisine neden yazdığını az çok tahmin edebiliyordu, kalbi yaşadıklarından sonra taş kesmiş olsa da yirmili yaşlarının başında hoşlanmak onun için de hemen hemen böyleydi. İnsanı heyecanlandıran, kalbinin ritmini değiştiren, mutluluk verici bir şey.

Şimdi karşısındaki kıza bakıyordu ve net bir şekilde görebiliyordu. Göğsüne yapıştırarak kucakladığı kitaplara elleriyle bastırışı, parmak uçlarının beyaza dönen renkleri, ayağının altına kadar aşağıya sarkan şalı ve bunu fark etmeyişi. En önemlisi de Yağız'ın gözlerinden başka her yere bakışı.

Yağız karşısındaki kızdan hiç etkilenmemişti, bunu kıza mesajda söylerken en ufak bir abartması yoktu, doğruydu. Yine de bu, kızın kendisine karşı hissettiklerine saygı duymamasına sebep teşkil etmiyordu.

Sadece o çok açık sözlü kızlardan hoşlanmazdı, hatta düşündüklerini filtrelemeden konuşan hiçbir insandan haz etmezdi. Ama bu kızın bir klavye delikanlısı olduğunu daha karşılaştıkları ilk gün fark etmişti. Bu da Nil'i onun gözünde daha katlanılabilir hale sokuyordu.

Yağız aralarındaki tuhaf bakışmayı sonlandırmak için iki elinde tuttuğu kahveleri tek eline aldı, boşta kalan eliyle de kızın ayağının altına gelen şalı toplamıştı. Nil nasıl olduğunu anlamadan hem şalı hem de kitapları Yağız tarafından elinden alınınca şaşkınlığına bir yenisi daha eklendi. Üstelik çocuk bunları taşırken kahveleri de dökmemişti.

Göğe Ait | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin