[1] Tanıdık Bir Yüz

81 6 4
                                    

***

Yavaş adımlarla yürürken yeni uyanmanın bıraktığı uyuşukluğu görmezden gelmeye çalışıyordu Coleman. 19 yaşında, başarılı bir mühendis adayıydı o zamanlar. Başarısızlığı göze alabildiği söylenemezdi ve bu yüzden de abartmamaya özen göstererek elinden geldiği kadar çalışıyordu.

O gün evden daha erken çıkmaya karar vermişti. Üniversitesinin kütüphanesine gitmeyi planlıyordu çünkü. Bir önceki akşam erkenden uyuyakalmıştı ve üzerinde çalıştığı projeyi bitirememişti. Kütüphanede o eksikliği kapatmayı planlıyordu.

Omzunda taşıdığı kitaplar omzunu ağrıtırken gittikçe yükselen Güneş, gözlerini kamaştırıyordu. Buna fazla dayanmak istemediğinden adımlarını hızlandırdı. Otobüs durağına olabildiğince hızlı varıp otobüs gelene kadar az sa olsa dinlenmek istiyordu.

Sonunda istediği yere varınca rahatlamış ifadesiyle derin bir nefes aldı. Oturup çantasını kucağına aldığında sırtı da rahatlamıştı. Saate bakmak için kolunu açtığında otobüsün gelmesine daha 10 dakika olduğunu gördü. En azından küçük yolculuğundan önce biraz dinlenebilecekti.

Pekin'in, Şangay kadar kalabalık bir şehir olmamasına seviniyordu bazen. En azından otobüs durağı gibi düzenli olarak gittiği yerlerde Şangay'da olduğu kadar çok beklemesine gerek kalmıyordu. Nüfus olarak büyük bir fark yoktu aralarında tabii, fakat yine de bu fark kendini çok olmasa bile belli edebiliyordu.

Ailesiyle arası iyi olduğu söylenemezdi. Bu yeni değil, yıllardır devam eden bir durumdu ve Coleman da sonuç olarak fırsatını bulduğu an üniversite için Pekin'e çekip gitmişti. Kendisini -ev arkadaşları sağ olsun- yalnız hissettiği söylenemese de arkasında bıraktığı kişiler arasında kız kardeşinin de olmasını her düşündüğünde içinin burkulmasına engel olamıyordu.

Telefondan düzenli olarak görüşseler bile Betty'nin hüzünlü olduğunu rahatlıkla fark edebilmişti. Zaten arada sırada Coleman'a bunun için sitem etmekten kaçınmıyordu.

Ne bekliyordu ki zaten? Daha 11 yaşında, henüz hayatın farkına varamamış küçük bir kızdı. Rol modeli olarak gördüğü biricik abisinin yaklaşık bir yıl önce başka başka bir şehire ayrılmasını olgunlukla karşılayabilecek hali yoktu ya.

Bunları düşündüğü her saniye yüzü daha da asılıyordu genç adamın. Omuzlarına kadar ulaşan dağınık koyu saçları, özensizce giydiği kırışık gömleği, ayağına geçirdiği yıpranmış terlikleriyle sirke satan yüz ifadesiyle bir olunca o anda pek de arkadaş canlısı gözükmüyordu doğal olarak.

Düşüncelerinden koşa koşa bulunduğu durağa doğru gelen birinin soluklanmak için kendini oturduğu oturağa atmasıyla kopabildi. Yüzünü istemsizce nefes nefese kalan genç kadına doğru çevirdi kısa süreliğine. Hemen başını öne çevirip oturuşunu toplayarak oturağın en ucuna çekildi onu rahatsız etmemek için.

Pekin'de tanıdığı pek az yüz vardı ve o anda yakınında oturan kişi de tanıdığı yüzlerden biriydi. Üniversite'ye erken gitmek için durağa daha erken gelmesi Coleman için nadir bir durum değildi ve kaldığı yerden erken çıktığı çoğu zaman onu da görüyordu başka insanların arasından.

Dikkatini tek çekme sebebi orada bulunanlar arasından sadece onu bu saatlerde durakta olduğunda rutin olarak görmesi denebilirdi. Çoğunlukla durağa ondan önce varmış olurdu ve otobüsü kaçırıp kaçırmadığını bazen onun durakta olup olmamasından anlardı Coleman.

'Buraya bakabilir misiniz, bayım?'

Müziği kısık sesle dinlediğinden one yöneltilmiş seslentiyi duyabilmişti. Oturuşunu biraz daha toparladı bir kulağından kulaklığı çıkartırken. Başını tekrardan o yatıştırıcı ve bir o kadar da açık sesin sahibine çevirdiğinde yüz ifadesi yumuşamıştı düşüncelerinden sonunda sıyrılmayı başarabildiğinden.

'Buyrun?' diye yanıt verdi Coleman.

'Rica etsem saati söyleyebilir misiniz?'

Zarif kadının yüzünde küçük bir gülümseme vardı bunu sorarken. Büyük ve puslu mor gözlerinin solukluğuyla omuzlarına bile varmayacak kadar kısa kumral saçlarının arkalarına doğru keskinleşen stili ona garip bir hava katıyordu. Saçının önü az daha uzun olsa gözlerini kapatabilirdi. Coleman'ın aksine giyimi özenliydi. Uzun koşuşturmasınsan sonra rahatlamış gözüküyordu.

Uzaktan bakınca soylu bir bayanın yakınına oturmaya cüret etmiş yoksul bir adam gibi gözüktüklerine emindi Coleman ona bakarken. Bu tabi pek de umurunda olmasa da gülünç gelmişti ona.

İlk defa gözlerinin içine bakmış ve nasıl göründüğünü daha net görmüştü. Muhtemelen aralarında geçen ilk konuşma olduğundan bundan önce fiziksel sıfatlarına dikkat etme ihtiyacı duymadığı içindi bu.

Gülümsemesine daha büyük bir gülümsemeyle karşılık vererek saatine baktı.

'Saat 6:25.' dedi gözlerini kaldırırken.

Karşısındaki hafifçe başını salladı bunu duyduğunda ve teşekkür ederek önüne döndü.

Coleman da aynısını yaptı yüzündeki gülümseme kaybolurken.

Soluk Menekşe [Ggo Futbol]Where stories live. Discover now