[2] Yağmurlu Bir Gün

51 5 0
                                    

Yağmurdan nefret ederdi bazen.

Dopdolu kara bulutların gökyüzünü örtmesi, sabahı akşam saatlerini andıran hafif bir karanlığa gömmüştü. Bu karanlık, kaldığı küçük apartmanında battaniyesine sarılmış bir vaziyetteyken ona tatlı gelen bir ağırlık çökertmişti.

Bedeni, soğuk rüzgarın yağmurdan ıslanan teninde bıraktığı etkiden dolayı titrerken bu ağırlık ona yük olmuştu doğal olarak. Her ne kadar hızlıca gitmesi gerek yere varmayı istese de neredeyse sabaha kadar uyanık kalmış olmanın ona verdiği yorgunluk bunu büyük ölçüde engelliyordu.

Normalde oldukça enerjik biri olsa da sınavlar yaklaştığından kendini izole ederek bu enerjisini sosyal hayattan daha çok çalışmalarına saklamayı tercih etmişti. Ayrıca elinden geldiğince stres yapmamaya çalışıyordu.

Coleman'ı tanıyanlar aklı doluyken ya da çalışırken onu rahat bırakırdı bu yüzden. O zamanlarda iletişim kurulabilecek bir vaziyette olmazdı. Dikkatini işinden kaldırıp başkasına çevirmek onun için zordu çünkü.

O gün yine evinden erken ayrıldığı bir gündü. Her ne kadar evinde kalıp uyuyamadığı gecenin acısını çıkarabildiği kadar çıkarmayı tercih edecek olsa da kendini erken gitmeye zorlamıştı.

Üniversite binasına gene erken saatlerde gitmeyi amaçlamasının sebebi çalışmalarıyla alakalı değildi bu sefer. Sadece şu fırtına eşiğindeki havanın durumu biraz daha kötüleşip trafiği birbirine katmadan yola çıkmak istiyordu.

Gözüne o tanıdık yüz ilişmişti yeterince yaklaştığında. Onu en son geçen hafta görmüştü. Bazen onu tanımak istese de bu düşüncesinden vazgeçiyordu hemen. Hayatında zaten yeterince insan vardı ona göre ve başka birini de bu listeye katmak istiyor muydu emin değildi pek. 

Durağın altına girdiğinde kapşonunu indirdi nefesini toplarken. Hala üşüyordu fakat artık yağmur damlalarına maruz kalmadığına seviniyordu.

Yanındaki hanımın sinirlerinin en az onunki kadar bozuk olduğunu görebiliyordu Coleman. Belki o da üşüyordu, belki elindeki defterin ıslanmasına kızmıştı, belki de endişelendiği daha önemli hususlar vardı...

Genelde bu saatlerde dahi durağın etrafı dolu olurdu başkalarıyla, fakat o gün -yağmurun giderek şiddetlenmesinden olsa gerek- normalden de daha az insan vardı etrafta. Onların bir kısmı da yağmurdan uzaklaşmak için aceleyle hareket ediyordu.

'Yorgun görünüyorsun.'

Her ne kadar duyduğu ses nazik olsa da bunu beklemediğinden yerinden hafifçe sıçramıştı onu duyduğunda Coleman. İlk başta bunu kendisine değil de başkasına söylediğini zannetse de bu sözler tekrarlanınca ona yönelik olduğundan emin olmuştu. 

Bir şey olmamış gibi davranmaya çalışarak başını ona doğru döndürdü. Birbirlerini en son gördükleri zamanki gibi gülümsedi ona karşı.

"Evet, biraz öyleyim." dedi Coleman olabildiğince sakin bir tonla.

Naif görünümlü kadın kaşlarını biraz kaldırdı buna karşın. Kabalığa kaçmayan şakacı bir tonla devam etti:

"Biraz mı?"

Coleman sessizce kıkırdadı.

"Pekala, dürüst olmam gerekirse düşüp bayılmamak için kendimi zor tutuyorum."

"Ben de öyle düşünmüştüm."

Bir süreliğine etrafta gökyüzünden yere çarpan yağmur damlalarının patırtılarından başka ses duyulmadı. Coleman kendisine tanıdık geldiği kadar yabancı olan bu bayanı biraz daha inceleyebilmişti.

Bir kadın için alışılmadık saç stilinin ona garip bir şekilde yakıştığını fark etti. Gerçekten güzeldi. Coleman'ı belli belirsiz bir tedirginliğin içine sürükleyen eden bir şey vardı onda. Bunun ne olduğunu anlayamamıştı ama.

Neredeyse aynı boyda olduklarını tahmin ediyordu. Coleman'dan en fazla beş ya da altı santim kısaydı. Dimdik oturuşu öz güvenli bir hava veriyordu ona. Gururlu biri olması da mümkündü. Defterine bir şeyler yazıyor, eski sayfalardaki yazıları kontrol ediyordu o anda.

Belki de Coleman'ı tedirgin eden şey buydu. Nasıl göründüğü endişelendiği bir konu değildi ama ona baktıkça istemsizce bir de kendine bakıyordu. Kadının abartılacak bir havası olmasa da böyle hissediyordu.

Onunla biraz daha konuşmak istediğinin farkına vardı. Cesaretini toplamak için derin bir nefes aldı.

"Seni bu saatlerde hep burada görüyorum." dedi.

Konuştuğu bayan başını defterden ona doğru kaldırdı ve sessizce başını sallamakla yetindi.

"...n-nereye gittiğinizi sormamda bir sakınca var mıdır?"

Sesi titrek çıkınca içten içe kendini tokatlamak istemişti. Bu tedirginliğinin görmezden gelinmesini umuyordu.

"Amcamın serasına yardıma gidiyorum, oradan da üniversiteme geçeceğim."

Coleman ses tonunda herhangi bir aşağılama duymadığında rahatlamıştı.

"Ah... görüyorsun, ben de bir üniversite öğrencisiyim. 2. sınıftayım, elektrik mühendisliği okuyorum."

"Botanik, 3. sınıf."

Onun bu kısa ve öz cevabına karşı Coleman çok konuşup kendisi hakkında gereksiz bilgi verdiğini düşünmeden edemedi. Karşısındakinin ses tonu bu garip ve kısa sohpet boyunca monoton olarak kalmıştı. Soğukkanlı biriydi anlaşılan ve içine kapalı.

Coleman onu daha fazla konuşarak rahatsız etmek istemedi ve önüne döndü sessizce.

Otobüsün gecikmiş, havanın daha da kötüleşmiş, aynı zamanda teni soğuktan sızlarken hâla tir tir titriyor oluşunu ancak fark edebilmişti.

Yanındaki bayan onun beklediği otobüsten sonra gelen otobüsü bekliyordu bu yüzden otobüs geldiğinde onunla gün boyu daha konuşamayacaktı.

Zamanı geldiğinde; küçük adımlarla dopdolu otobüsün içine girerken, "Merak ediyorsan adım Ivy." diye mırıldandığını duydu.

Kısa ve kolaylıkla telaffuz edilebilir bir isim. Sahibi her ne tam tersi olsa da.

"Ben de Coleman!" diye hızlıca cevap verdi anlık gelen heyecanıyla.

İçerisi kesinlikle dışarıdan daha sıcak ve daha daha sakindi. Boş bir koltuk bulmuş olması da onu biraz daha mutlu etmişti.

Bir anlığına 'Yağmur belki de o kadar kötü değildir' diye geçti içinden.

Soluk Menekşe [Ggo Futbol]حيث تعيش القصص. اكتشف الآن