[9 | Final] Çaresiz

22 5 0
                                    

Bazen Doktor Ggo'yla hiç tanışmamış olmayı dilerdi.

Onun dostluğunu gerçekten seviyordu ama yine de böyle düşünmeden edemiyordu.

Eğer onla tanışmasaydı Stan'i de tanımazdı. Şu anda düzgün bir işi olurdu, mutlu olurdu.

Her ne kadar son 7 yıldır yaşadığı stres, eski neşesini ondan söküp alsa da kendini iyi bir sorgulamadan geçirmesine sebep olmuştu.

Duygusal olarak gerçekten zayıftı.
Biri ona ufacık bir sevgi gösterse resmen köpeği oluyordu onun.

Bu yüzden tüm kişiliğini değiştirmeye çalışmıştı ya.

Kısmen de olsa başarılı olmuştu.

Hala duygusal olarak zayıftı ama en azından artık bunu saklayabiliyordu bir nebze.
Daha mantıklı kararlar alabiliyordu.

Isaac'in ona ne kadar benzediğini fark etmesine de yol açmıştı bu.

Babası gibi sırf bu yönü yüzünden acınası durumlara düşmesini istemiyordu oğlunun.

Myth'i ilk başta bu yüzden vermek istememişti ona.

Biliyordu çünkü Isaac'in o küçük robota ne kadar bağlanacağını.

Biliyordu o bağları koparmak zorunda kalmanın berbatlığını.

Tüm sorun Stan'de miydi hem?
Her şeyin sorumlusu o muydu?

Ivy; patronunun, vaadlerine rağmen yeterince önlem almadığından öldürülmüştü. Coleman'sa yine farklı bir adamın yaptığı aynı hatadan dolayı başına gelmeyen kalmamıştı.

Doktor Ggo kendi binasına girenleri, kendi parasıyla alınan malzemeleri bilmeliydi en azından.

Hem canı tehlikeye girmiş, hem de ailesini ihmal etmişti sırf bu dikkatsizlikleri yüzünden. Üstelik canını kurtarmaya çalışırken ortadan kaybolup gitmişti haftalarca.

Eğer sadece çalışmak için doğru kişileri seçmiş olsalardı...

Gözünden akan yaşları ancak yanağında hissettiği sıcaklıktan anlayabilmişti.

Zihninin derinliklerinde anılarını tekrar izlerken hissettiği sıcaklık hâla onunla olsa bile bu sıcaklık artık teselli edici değildi. Yakıcı, kavurucu bir hale gelmişti.

'Kendine gel.' dedi kendi kendine.

Yatak odasındaydı tekrardan, kutu hala önündeydi. Dışarıdaki yağmur durmuş, hava açılmaya başlamıştı. İçerisi uzun süredir açık olan pencereler yüzünden hem soğumuş, hem de biraz ıslanmıştı.

Onu gerçekliğe uyandıran şeyin bir kapının çarpması olduğunu hatırladığı anda derhal kutuyu yere bırakarak ayağa kalktı, onu ayağının kenarıyla yatağın altına itekledi. Görünüşe bakılırsa ya Betty ya da oğlu eve gelmişti.

Ne zamandan beri öylece oturduğunu bilmiyordu ama ayaklandığında uyuşukluktan sendelemişti.

Her zamankinden daha perişan gözüktüğüne emindi. Kimsenin gözüne gözükmek istemiyordu böyle.

Aşağılanmış hissederdi.

Kendinden hiç olmadığı kadar nefret ediyordu o anda.

Nasıl yapmıştı bunu kendisine?
Nasıl yapmıştı bunu ailesine?

Sırf şu aptal spor için..?!

İnsanları mutlu etmek istemişti üzerinde çalışırken.

Tek isteği buydu.

Aldığı para bile umrunda olmamıştı hiç.

Başkalarını mutlu edeceğim derken asıl sorumluluklarını feda etmişti resmen.

Karısından kalan tek canlı parça olmasıyla beraber aynı zamanda oğluydu Isaac.

Ebeveynlerinin verdiği tek güzel şey olmakla beraber kardeşiydi Betty.

Kendinden gerçekten nefret ediyordu.

Ağır ağır çekmecesini açtı. Odasının anahtarını en son oraya koymuştu.

Neyseki kimse yerini değiştirmemişti, anahtarı rahatlıkla bulabilmişti. Ses çıkarmamaya çalışarak kapıya yöneldi, kilidi çevirdi. Gelen her kimse muhtemelen Coleman'ın da evde olduğunun farkında değildi. Gelirken kimseye haber vermemişti çünkü.

Yokluğunda odasına girilmediyse neden şimdi girilsindi ki hem? Sakinleşene kadar bolca zamanı vardı, fark edilmeyebilirdi. Bunun için tek yapması gerekense sessiz kalmak.

Yavaşça kapının önüne yığıldı adeta. Gelenin hiçbir şey duymamasını umarak sırtını kapıya yasladı.

Gücü tükenmişti saatlerce oturup zihninin derinliklerine dalmaktan başka bir şey yapmamış olmasına rağmen. Tek bir adım bile atabileceğini sanmıyordu.

En son 18 yıl önce ağlayabilmişti, 20. doğum gününde. Ağlamaktan nefret etmişti hep, nefret etmeye de devam edecekti.

Düşünmek istiyordu kendi kendine. Tıpkı o gündeki gibi.

Bundan sonra en azından bir şeyleri değiştirebilmeyi umuyordu.

...

Kimi kandırıyordu ki?

Birkaç güne Almanya'da olacaktı yine.
Hiçbir şey değişmeyecekti.

Çünkü Ggo Futbol hâla vardı.

O var oldukça birçok insan mutlu olabilirdi belki, ama verdiği neşeden çok zarar veriyorsa ne faydası kalmıştı ki bu oyunun?

Pes etmek istiyordu.

Pes etmekten nefret ediyordu ama kendini gereksiz çabalarla yormak da istemiyordu.

Hiçbir şey değişmeyecekti çünkü.

Yıllar boyu üzerinde çalıştığı şu aptal icadı terk edip gitse bile Doktor Ggo eninde sonunda yerini alacak birini bulurdu. Belki o kişi Stan'den de daha berbat çıkıp her şeyi daha da batırabilirdi.

Terk edemiyordu onları. Terk edemedikçe de hem kendisini hem de kendi kanındakileri zarar veriyordu.

Çaresizdi.

Saatlerce ağlamıştı belki de, bilemiyordu. Dışarı ses gidiyor muydu umrunda değildi artık.

Umrunda değildi gerçekten.

Yılların acısı şimdi çökmüştü üzerine.
Şimdiye kadar zamanı olmamıştı kaybettiklerini anmaya. Bu yüzden sadece görmezden gelmişti onları. Yas tutmayı bile ertelemişti. Şimdiye kadar.

Saatleri, belki günleri vardı bunun için şu an.
Ve hepsini sonuna kadar kullanacaktı.

Uzun bir süreden sonra her şeyin ipini biraz olsun bırakmak ne iyi gelmişti.

_________________

Kalın yerler dahil olmamak üzere 686 kelime-

Biliyor musunuz, bu hayran kurguyu ilk yazmaya başladığımda tatlı bir şey olmasını planlıyordum.

Her şey sarpa sardı 💀

Soluk Menekşe [Ggo Futbol]Where stories live. Discover now