[7] Geride Kalanlar

9 4 0
                                    

Duvardaki televizyona gözleri kilitlenmiş, vücudu kaskatı kesilmiş olsa da bedeni apaçık bir halde titremeye başlamıştı.

Yıllar boyu korktuğu şey başına gelmişti işte. Hayatının en mutlu anlarını yaşadığını sandığı bir zaman. Daha evleneli birkaç hafta olmuşken.

Ivy, uzun süreden beri ilk defa bu kadar üzüldüğünü anımsıyordu.

Yıllardır duygusuzun teki gibiydi, çok şey hissetmemişti. Aşırı tepkilerden arınmıştı adeta. Öyle zannediyordu en azından.

Henry ölmüştü. Ölüp gitmişti. Hem de yalnız başına.

Sarhoş bir sürücünün teki çarpmıştı zavallı adama.

Onun yanında bile olamamıştı ölürken. Asıl hüzünlendiği konu da buydu zaten.

Bunun olmasını bekliyordu. Çok yaşlanmıştı amcası zaten. Her saniye, ölüme doğru attığı büyük birer adımdı onun için.

Şimdiyse 'keşke'leri fayda etmeyecekti. Bir daha göremeyecekti onu.

Coleman'ın o anda evde olmamasına seviniyordu. Eski ev arkadaşlarıyla buluşmaya gitmişti uzun bir sürenin ardından. Ivy'se evde kafa dinlemeye karar vermişti bu sakin cumartesinde.

Dizleri onu taşıtamamış, yere çökmüştü hıçkırıkları göz yaşlarına karışırken. Saatlerce ağlamıştı öylece.

Kendini toparlayabildiğinde gözleri görünür bir şekilde şişmişti. Banyoya gidip yüzünü yıkadı sessizce. Ağlamanın hiçbir şeyi düzeltmeyeceğinin farkındaydı.

Yetişkin bir bireydi, ağlamak ona aşağılayıcı gelmişti. Yine de iyi gelmişti bu ona.

Aynı hatayı yeniden yapmak istemiyordu. Annesi hala yaşıyordu Şangay'da. Ailesinden hayatta kalan tek kişinin sonunun da böyle olmasını istemiyordu. Yalnız başına.

Onun yanına gitmeliydiler. Şangay'a geri dönmeleri gerekiyordu.

Yoksa kendini asla affedemezdi.

İlk başta annesini Pekin'e getirmeyi düşündü. Bu riskli bir seçim olurdu ama. En az amcası kadar yaşlıydı nasıl olsa, yola ne kadar dayanabileceği şüpheliydi.

Coleman'ı buna nasıl ikna edeceğini düşünüyordu sadece. Biliyordu çünkü, o şehre dönmemeye yeminliydi kız kardeşine rağmen. Kendi arkada bıraktıklarına rağmen.

Haklıydı bir bakımdan tabii.
Onu ikna etmesi gerekti bir şekilde ama.

Tek başına da gidebilirdi Şangay'a. Coleman'ın bu konuda hiç ses çıkarmayacağını biliyordu.  Ama yıllarca orada kalabilirdi belki. Annesi beklediğinden geç ölebilirdi. O kadar uzun süre eşinden ayrılmayı göze alabilir miydi bilmiyordu.

Şimdilik eşi gelene kadar onu beklemeye karar verdi.

***

Saat akşamın 8'ine yakındı. Yorulmuştu Coleman ama buna değmişti. Özlemişti arkadaşlarını birbirlerini görmeden geçirdikleri haftalar sonunda. Onlara bağlanmış olabilirdi bir bakımdan. Yıllarını aynı apartmanda geçirmişlerdi nasıl olsa.

Evin kapısını açınca burnuna gelen müthiş yemek kokusuyla gülümsedi. Ivy yalnızken sıkılmış olmalıydı. Sıkıntısını bu sefer mutfaktan çıkarmıştı anlaşılan.

Ilık bir hava vardı dışarıda, üzerindeki kalın kıyafetlerden terlemişti. Ivy'i enerjik haliyle selamlayıp odasına geçti. Kazağını çıkartıp yerine beyaz bir tişört giyerek mutfağa geri döndü.

Ivy, dolu masanın bir ucunda sessizce oturuyordu. Bu akşam yemeklere ayrı özenmişti sanki. İfadesi bir garipti... bir sorunu olduğunu sezmiş olsa da onu zorlamamaya karar verdi.

Soluk Menekşe [Ggo Futbol]Where stories live. Discover now