[6] Birlikte

23 5 0
                                    

Uzun süre önce yalnızca bir durakta gördüğü, tanımadığı bir kadının şu anda kollarında huzurla ona bakıyor olması inanılmazdı neredeyse.

22 yaşına girmişti artık Coleman. Üniversiteyi birincilikle tamamlamış, stajyerlikle uğraşmaya başlamıştı son zamanlarda.

Ivy'se bir yıl öndeydi ondan. Çalışmaya başlayalı aylar olmuştu.

Geçen yıl ev arkadaşlarından birinin de bir oğlu olmuştu. Yıllarca paylaştıkları apartmandan ayrılması gerekmişti.

Üzülmüştü Coleman gittiğine ama yakında onun da ayrılması gerekecekti.

Ivy'le birlikteydi en sonunda, nişanlanmayı planlıyorlardı.

Onun o hafif çiçek kokusunu içine daha rahat çekebiliyordu artık. O yumuşak yanaklarını paniklemeden okşayabiliyordu.

En sevdiği çiçek menekşeydi Ivy'nin.

Bunun bir nedeni olmadığını söylemişti, sadece seviyordu onları.

Bazen Coleman'a buket buket getiriyordu o narin çiçeklerden.

Ivy, artık onu amcasıyla tanıştırmakta ısrarcı olsa da pek emin olamıyordu Coleman.

Her ne kadar amcasının oldukça sakin biri olduğunu ona anlatmaya çalışıyor olsa da Coleman'ın fikri değişmiyordu işte.

Nişanlanmak istiyorlarsa tabii ki de Ivy'nin ailesiyle tanışması gerekiyordu. Bu yüzden de son birkaç gündür bunun için hazırlık yapıyorlardı.

Coleman, onu bir tek küçük kız kardeşiyle tanıştırmak istiyordu. Onun kendi ebeveynleri ne hali varsa görebileceğini açık ve net bir şekilde belirtmişti çünkü.

Bir anlığına onlarla konuşmak istemişken böyle bir tepkiyle karşılaşması... germişti onu.

Ivy rahatlamasını söylese de emin olamıyordu hala. Amcasına ne hediye alacağını, ne diyeceğini, nasıl giyineceğini, hepsi birbirine girmişti.

En sonunda Ivy, yumuşak elleriyle yanaklarından tutup yüzünü kendisininkine çevirerek:

"Sakin ol, Coleman. Normalde nasılsan öyle davranman yeterli. Amcam sırf gözüne girebilmek için sahtecilik yapılmasından nefret eder."

demişti rahatlatıcı sesiyle.

"Hem," diye devam etti.

"Senin nasıl biri olduğunu az çok biliyor. Seni anlattım ona birkaç defa."

"S-sen ne yaptın-!"

Ivy sessizce gülmüştü bu tepkisine.

"Yalnızca bir iki tatlı al hediye olarak. Tekrar ediyorum, hep davrandığın gibi davran. Anlıyor musun beni?"

Coleman yenilgiyle iç çekti.

"Anlıyorum, birtanem..."

Saat akşamın 7'siydi, hava oldukça ılıktı. Ivy'le kararlaştırdığı tarihte, tam saatinde kapının önündeydi.

Coleman; ona verilen talimatlara uyarak günlük hayatta nasıl giyiniyorsa öyle giyinmiş, tatlı olarak da birkaç tane tanghulu getirmişti.

Yıllar önce ilk gördüğü kadar rahat ve tatlı duran bu küçük evin bahçesinde eskisinden daha taze bir kolu vardı.

Rahatsız edici değildi bu koku, aksine huzur vericiydi. Çimlerle dolu bir alanda uzanıyormuş gibi hissediyordu insan.

Coleman, derin bir iç çekti. Yanında, telefonu ve getirdiği tanghulular dışında hiçbir şey yoktu.

Amcasının isminin Henty olduğunu öğrenmişti. Ivy'nin dediği kadar sakin bir adam olmasını umuyordu sadece.

Yeterince kendini topladığından emin olduğunda, elini kaldırıp zile bastı.

Zorla yutkunarak beklemeye başladı.

Kapıyı açan, beklediğinin aksine yaşlıca bir adam değildi de bir kadındı. Hemen saygıyla onu selamladıktan sonra gülümseyerek kim olduğunu ve neden geldiğini açıkladı.

Yaşlı ama sevecen o kadın, Coleman'a daha tatlı bir gülümsemeyle yol verdi içeri.

Anlaşılan Ivy'nin annesi de davetliydi bu küçük tanışmaya.

Yaşına göre uzundu yaşlı kadın. Mor gözleri kısık, koyu saçlarıysa kıvırcıktı.

Coleman, ağır adımlarla içeri girdi.

"Utanmana gerek yok, evladım."

dedi arkasındaki. Yine bir gülümseme zorlayarak başını sallamakla yetindi.

Sandığı kadarıyla hayatında ilk defa giydiği şeylerden ciddi anlamda utanmıştı.

Bu tanışma faslının geleneklere aykırı birçok noktası olsa da iki tarafın da umrunda değildi bu anlaşılan.

Ivy'nin annesi olduğunu tahmin ettiği kadın, Coleman'ın elindeki kutuyu alarak onu o küçük oturma odasına götürdü.

Coleman, oraya hiç gitmemiş gibi davranarak oturma odasına geçti. Koltuklardan birinde oturan yaşça büyük adamı gördüğünde onun Ivy'nin amcası olduğunu hemen anladı. Başının üst kısımları kel olmasına ve sert bakışlarına rağmen onun sert olmadığını gösteren birçok özelliği vardı. Biraz tombul bir adamdı, gömleği çimen kokuyordu. Yanında da Ivy oturuyordu.

Her zamanki gibi kırmızı giyinmişti, tek farkı o akşam normalden daha canlı bir kırmızı vardı üstünde.

Henry'i görür görmez telaşla onu da selamladı. Yaşlı adam yavaşça kalkıp sessizce başını okşamıştı cevap olarak. İçgüdüsel olarak gözlerini kapadı.

Birinin ona dokunmasına alışık değildi. Hele tanımadığı birinin bunu yapmasına hiç değildi.

Fakat içini garip bir sıcaklık doldurmuştu bunu yapınca.

"Yeğenimin tam da anlattığı gibisin... bir evsize benzesen de semapatik..."

Henry'nin bu sözlerine karşın Coleman kıpkırmızı kesilmişti. Yüzünün kırmızılığını gördüğünde ise kıkırdamıştı yaşlı adam.

"Sorun değil, yavrum. Olur böyle şeyler. Her insandan aynı olmasını bekleyemeyiz, öyle değil mi?"

Ivy, arkadan başını onaylarcasına salladı.
Onun yüzünde de tatlı bir gülümseme vardı.

Uzun bir sohpetten sonra açılabilmişti Coleman. Esprileriyle odadakileri güldürürken kendisi de seviniyordu.

Onu dinlemeyi kabul eden bir grup içindeydi.
Bu muhteşem bir histi.

Ivy'nin annesi onları yemek masasına davet etti en sonunda. Aşırı değildi masa ama kesinlikle Coleman'ın son yıllarda yediği en güzel yemeklerdi.

Yemek sonunda Coleman'ın gelirken aldığı tanghuluları yediker sessizce. Anlaşılan iyi bir seçim yapmıştı tatlı konusunda.

Coleman, saat 11'e gelirken uğurlanmıştı.

Hiç olmadığı kadar mutluydu.

Hem Ivy'le birlikteliği neredeyse kesinleşmiş, hem de yeni, sevecen insanlar tanımıştı.

Neden bunu daha önce yapmamış olmasına şaşırıyordu.

Birkaç hafta sonra nişanladılar, ondan sonraki aylarda da evlendiler.

Elleri kadar yumuşak dudaklarının nasıl hissettirdiği dün gibi aklındaydı.

Ivy'e kırmızının bu kadar çok yakışabileceğini o zaman kadar fark etmemişti.

_____________

Artık bunu okuyan her kim varsa selam olsun onlara :)

Soluk Menekşe [Ggo Futbol]Where stories live. Discover now