-05-

139 20 42
                                    

bakugo yüzüne vuran sinir bozucu güneş ışıkları ile gözlerini araladı ve etrafına bakındı. dün gece mağara bulamadıkları için dışarda uyumaları gerekmişti. bu yüzden de yakamadıkları ateş sebebiyle donan bedenini ısıtan güneşin ortaya çıkması onu mutlu etmişti. mağaradaki taşların üstüne kıyasla çimenlerin arasına kıvrılıp yatmak daha rahattı.

kafasını melezin olması gereken yere çevirdiği sırada orada göremeyince korkuyla uzandığı yerden doğruldu ancak hemen yanında durup sakin olması için el kol hareketi yapan kırmızı saçlı genci görünce duraksadı. parmaklarıyla işaret ettiği yere bakınca az ileride ki çiçek tarlasının ortasına oturmuş çiçeklerle uğraşan melezi görmesiyle rahatladı. "ben başındayım diye ellerini çözdüm sen uyanana kadar sıkılmasın bir şeyler yapsın diye. uyandığına göre yiyecek birşeyler bulmaya gidiyorum tamam mı?"

"dikkatli ol tamam mı." kirishima gülümsedi ve tamam anlamıyla kafasını salladıktan sonra oturduğu ağacın altından kalktı. o gittikten sonra bakışları tekrar meleze döndü. parmakları arasındaki çiçekleri birbirine dolarken yüzündeki nazik ve saf gülümseme ile etrafını izliyordu. her ne kadar bu adama deli gibi gıcık olsa da güzelliği karşısında sesini çıkaramıyordu. onu izlemekle geçen birkaç dakikasından sonra oturduğu yerden kalktı ve melezin içinde oturduğu çiçeklerde dolu bahçeye doğru ilerledi. "uyanıp ta seni yanımda göremeyince içime bir korku geliyor biliyor musun?"

"ne o evlendikte benim mi haberim yok? yanında görmeyi falan bekliyorsun? hem eğer kirishima olmasa inan bana yüzlerce kez kaçmıştım senden. anca götünü devirip yatıyorsun o ne biçim iş aq. bir adamı kaçırdıysan başında dur." 

"eh duruyorum işte." yavaşça hemen yanına oturdu ve melezin elindeki bitmek üzere olan çiçekten tacı fark edince gülümsedi. "ne o kendi ülkenden kaçtın diye buranın mı prensi mi olmaya çalışıyorsun?" 

"öyle bir amacım yok sapık bey. iki dakika hayattan aldığım zevkin içine de ettiğiniz için teşekkür ederim. şimdi siktir olup giderseniz şurada bir şey yapmaya çalışıyorum."

"e sen dedin kaçırdığın adamın başında dur diye." melez derin bir nefes aldı ve onu takmamaya çalışarak yaptığı şeye devam etti. bir süre öylece durduktan sonra todoroki sürekli kavga ettiklerinden alışık olmadıkları bu sessizlikten rahatsız olmuş olacak ki konuştu nazik bir tonla. "bana kendinden bahsetsene."

"nedenmiş o? sana yaşını sorduğumda özel hayatım seni ilgilendirmez sapık falan diyordun. şimdi de aynısını ben dersem ne olacak."

"o kadar bilmek istiyorsan söylerim ama karşılığında sende bana kendinden bahsedeceksin." sarışın gülümsedi ve çiçeklerin üstüne uzanarak gözlerini kapadı. "yaşın o kadar ilgimi çekmiyor 18 yaşında bir bebe falansındır ama o kadar istiyorsan kendimden bahsedebilirim tabi."

"ben mi 18 yaşındaymışım? o kadar genç mi gösteriyorum cidden?"

"söyle o zaman kaç yaşındasın." todoroki utançla kafasını eğdi ve yaptığı şeye devam etti dudaklarından birkaç kelime dökülürken. "önce sen." bakugo derin bir iç çekti ve pelerininin bir kısmıyla gözünün üstünü örttü güneş ışığı girmesini istemediğinden. "25." todoroki bunu duymasıyla elindeki çiçekleri bir kenara bırakıp gülmeye başladı. bakugoysa sinir olmuş bir şekilde oturur pozisyona geçti ve bağırmaya başladı. "ne o çok mu yaşlıyım senin için niye gülüyorsun."

"pfff. hayır o değil. sadece benden küçük olmanı beklemiyordum." sarışın duyduğu şeye şaşırırken todoroki saçını kulağının arkasına itti ve fısıldadı çiçeklere parmaklarını tekrar dolarken. "28 yaşındayım ben."

"yuh. buna inanmamı beklemiyorsun değil mi?"

"inanmazsan inanma, sana yalan borcum yok benim." çiçekleri birbirine dolarken bakugo hala ne olduğunu anlamamış bir şekilde izliyordu yüzünü. o sırada aklına gelen şey ile todoroki güldü. "tamam bak söyledim. bahset bana kendinden."

your beauty never really scared me-bakutodoWhere stories live. Discover now