-08-

53 18 27
                                    

"bakugo yarım saattir dibimdesin daral geldi biraz rahat versene be adama." onun bu dediği üzerine ona daha çok yanaşan sarışın sıkıca kolunu kavradı ve kendine doğru çekti uzaklaşmasını engellemek için. yollarının üzerindeki bir kasabada durmuşlardı. kasabanın sokakları bir şenlik sebebiyle standlarla doluydu ve bu sebeple de insanlar her yerdeydi. "bana şükretmen gerek böyle yerlerde parandan tut bakirliğine kadar alırlar yani yanımdan ayrılma sakın." 

"beni değil de kirishimayı koru sen. peşimizde sanıyorsun ama satıcılar onu rahat bırakmıyor."

"onun neyini koruyacağım hemen peşimizden geliyor işte-" arkasını döndükten sonra orada göremediği kirishimanın beden ile sinirle iç çekti ve kafasını kapatacak kadar çektiği pelerini sıkıca tuttu kalabalığın içine girince açılmaması için. "bir milim dahi kıpırdarsan öldürürüm seni. bekle burda."

"tamam hadi." her ne kadar meleze güvenemiyor olsa da hızla kalabalığın arasına daldı ve onu geride bıraktı. melez sonunda kısa bir süreliğine de olsa ondan kurtulmuş olmanın verdiği rahatlık ile etraftaki standları gezmeye başladı. her tarzdan şeyler satılıyordu. daha önce böyle bir yerde bulunmamış olduğundan dolayı bu ona fazlasıyla heyecan veriyordu. burada bulunan eşyaların çoğunu hayatında daha önce görmemişti bile. o sırada gözüne takılan parıltının geldiği standın önünde durdu ve merakla inceledi. kristale benzeyen renk renk taşlarla dolu standı seyretti bir süre. ardındansa üstündeki pelerinin yüzünü ve saçını iyice kapladığından emin olduktan sonra nazik bir tonda konuştu standın başındaki genç kadınla. "yakından bakabilir miyim sakıncası yoksa?"

"tabi." gözüne ilişen yakut olduğuna inandığı kırmızı parlak taşı ince parmakları arasına aldı. saraya hediye olarak getirilen kristallerin sahte yada gerçek olup olmadığını anlamak için görevli insanları defalarca izlemiş olsa dahi şu an buna bakıp gerçek olup olmadığını nasıl anlayacağına dair hiçbir fikri yoktu. ancak rengi aşırı hoşuna gitmişti. 

o elindeki kristali merakla seyrettiği sırada sarışın genç sinirle elini omzuna koydu ve çok sesli olmamaya çalışarak sinirle konuştu. "ben sana olduğun yerde dur demedim mi salak ne yapmaya çalışıyorsun!"

"o kadar da uzaklaşmadım." sarışın sesindeki durgunluğu fark etmesi ile tüm dikkatini verdiği şeye, parmakları arasındaki kırmızı taşa baktı. todoroki tüm dikkatiyle parmakları arasında dünyanın en kırılgan şeyi varmış gibi tuttuğu kristali izledi ve fısıldadı bir tek sarışının duyabileceği bir şekilde. "bunların gerçek olup olmadığını nasıl anlıyorlar biliyor musun?" bakugo bunu duymasıyla yüzüne dikkatle baktı bir süre. ardındansa derin bir nefes aldı ve yüzüne doğru yanaştı. "gerçeklerinin üstleri genelde daha çok aşınmış oluyor." parmağıyla çıplak gözle görülmesi zor olan çatlakları ve baloncukları gösterdi. 

"sahte olanların üzerisi daha pürüzsüz oluyor. ama gerçeklerde aynı bunlardaki gibi hasarlar var. yada..." ilk önce melezin parmakları arasındakini, sonrasında ise hızla standda göz gezdirip bir tane daha kristal aldı. ikisini birden tepedeki güneşe doğrulttu ve içlerini seyretmesi için kafasıyla hareketler yaptı. "sende olanın renkleri o kadar canlı ve parlakken öbürüne bak birde. sendeki ışığı güçlü bir şekilde yansıtıyor ancak öbürü için aynısı söylenemez. anladın mı?" melezin anladığını belli etmek istercesine kafasını evet anlamıyla bir aşağı bir yukarı salladı pür dikkat izlediği kristallere bakmayı sürdürürken. bunu görmesiyle sarışın kristalleri melezin eline bıraktı. "ihtiyacımız olan şeyler tahminimden ucuz tuttu. istediğin yada ihtiyacın olan bir şey var mı?"

"hayır yok." gülümsedi ve iki kristali de standın üstüne geri bıraktı. "sadece rengini görünce aklıma sen geldin. o yüzden bakıyordum." genç kadına teşekkür ettikten sonra arkasını döndü ve sarışına baktı. "tamam şimdi nereye gidiyoruz? geceyi kasabada mı geçireceğiz?" 

your beauty never really scared me-bakutodoWhere stories live. Discover now