-11-

48 16 20
                                    

Todoroki yine her zamanki gibi baş başa kaldıkları ve yolda dikkatini çeken hiçbir şey olmadığından sarışına bulaşıyordu. yaklaşık üç saattir ara vermeden yolda oldukları için yorulduğu ve ne zaman varacaklarına dair söylenmeden bir dakika bile geçirmiyordu. bakugo onun bu söylenmesinin bitmesi için içten içe tanrıya dua ediyor, bir yandan da yolu hatırlamak için konsantre olmaya çalışıyordu. "bak iki gün dedin ne zaman varacağız? bak cidden bacaklarıma kara sular indi Katsuki daha fazla adım atamayacağım! en azından küçük bir ara verelim kaç saattir yürüyoruz, artık adım atmak için bile bacağımı kaldırma gücüm yok." 

"iki dakika bir susarsan yolu hatırlamaya çalışıyorum şurda! bu sokuk ormanda her bir bok birbirinin aynısı zaten mk! hele bir kaybolalım tamam mı? beş kat daha çok yürümemiz gerekir!" 

"off, hafızan kötüyse bu benim suçum mu? iki dakika dinlenelim işte tüm dertlerimize çare. sen iki dakika benim dırdırımsız düşünürsün bende dinlenir en azından bir sonraki yirmi dakika boyunca sesimi çıkarmam."

"çok zekisin ya tebrik ederim. hiç düşünemezdim zaten. burada haydutlara yada ödül avcılarına rastlarsak o zaman görürsün sen. hele bir de şu an ülkenin en çok aranan iki insanıyız, ağzımıza ederler. o yüzden ara falan vermeyeceğiz."

"ne yani iki dakika ağaçların arasında gölgelenmek ölümcül ama tüm geceyi senin yaptığın gibi ölümüne hiçbir şey duymayacağımız bir şekilde uyuyarak kıytırık bir mağarada geçirmek çok mu güvenli?" bakugo cevap vermek yerine derin bir iç çekti ve yüzünü ona dönecek şekilde bedenini oynattı. "o kadar meraklıysan otur da görelim iki dakika da başına üşüşmeyen haydut kalıyor mu. şu kasabada bizi fark ettikleri için büyük ihtimalle çoktan etrafta gezinmeye başlamışlardır."

"çok abartıyorsun." 

"ben miyim bir şeyleri çok abartan? iki dakika yürüdük diye demediğin şey kalmadı."

"iki dakika mı? son üç saattir durmadan yürüyoruz söylenmekte gayet haklıyım-" o sırada bakugo birden duyduğu şey ile parmaklarını melezin ağzına koydu ve kıpırdamadan öylece kaldı. Todoroki ilk başta söylenmek için elinden kurtulmaya çalışırken yüzündeki ciddiyeti fark etmesiyle bir şeyin yanlış olduğunu anlamış, sesini çıkarmadan öylece beklemeye başlamıştı. bakugo bir süre dinledikten sonra bedeninden birkaç adım uzaklaştı ve ileriyi seyretmeye başladı. 

çalılardan gelen sesler ile parmaklarını belindeki kılıcının kabzasına doladı ve derin bir nefes aldı. iyice arkasına geçen todoroki sakin kalmaya çalışaraktan nefes almaya çalışıyor, bir yandan da titreyen ellerini birbirine bastırıyordu. o sırada çalıların arasından çıkan birkaç adam ellerindeki kılıçları gözlerine sokmak istercesine sallayarak bağırdı. "bu ikisi şu kralın aradığı elemanlar değil mi? posterde ne yazıyordu? ölü yada canlı fark etmez mi?" 

"aynen öyle."

"o ödülü bir alırsak ayları geçtim yıllarca çalışmamıza gerek bile kalmayacak." hepsi aralarında gülerken bakugo sinirle derin bir iç çekti ve göz ucuyla todorokiye baktı. "aa, ödül avcıları! acaba burada ne işleri var!" 

"her zamanki gibi beni susturmak için bahane üretiyorsun sanmıştım!"  

"benden çok uzaklaşma ki seni koruyabileyim. ama sakın çok dibime gireyim de deme kılıcı sallarken kafana sokmak istemiyorum."

"tamam." 

"ne fısıldaşıyorsunuz öyle? yoksa son sözleriniz mi?"

"birazdan görürsün kim son sözünü söylüyor." adam gülümsedi ve sıkıca tuttuğu kılıcını onlara doğru savurdu. onun verdiği işaret ile yanındaki iki adamda hızla sarışına doğru ilerlediler. bakugo bedenini hafifçe eğmiş aklında nasıl bir şekilde saldıracaklarını düşünmeye çalışıyor, bir yandan da yan gözlerle melezi kontrol ediyordu. 

your beauty never really scared me-bakutodoWhere stories live. Discover now