Chapter 17

23 6 5
                                    

"Tanrım, iğrenç görünüyorsun!"

"Bu gerçeğin beni rahatlatması mı gerekiyordu da yüzüme vurdun, oppa?" Dosyalarını masaya adeta fırlattı ve kızarmış gözlerini ovaladı. Dudakları şişmişti, göz kapakları bile o kadar acıyordu ki gözleri kuruluğun etkisiyle sanki gözleri oyuluyormuş gibi hissettiriyordu. "Ah, Oppa! Bir dakika bile uyuyamadım! Halüsinasyon görmeme çok az kaldı."

"Ne? Sana konum atmama rağmen bulamadın mı onu? Neden haber vermedin?" Yoongi bugün ekstra iyimserdi. İçindeki bir ses ona kötü bir şeyler olacağını fısıldasa da yaşamadan öğrenemeyeceği için biraz olsun takmıyordu kafasına. Elleri bol gri eşofmanının cebinde, Aera'yı büyük bir merakla takip ederken Aera, sert bir kahvenin bile çözemeyeceği türden bir gerçeklikle karşı karşıya kaldığı için oldukça gergindi. Uyuyamadığı için hızlı bir duş alıp geldiği şirkette herkes ona şeytanın ta kendisini görmüş gibi bakarken aksini de hissedemezdi zaten.

"Buldum ama tüm gece, bulmasaydım daha mı iyi olurdu, diye düşündüm." Diye homurdandı genç kız. Saçlarını şöyle bir topladı ve dağınık bir topuz yaptı. Bedeni her zamankinden daha dinçti ve bunun asıl sebebinin gece yarısından sabahın ilk ışıklarına kadar yaptıkları seksten kaynaklandığını biliyordu. Hormonlar bu işe yarıyordu işte. Başka ne olacaktı ki?

Yoongi kaşlarını çattı, pürüzsüz yüzünde ufak kırışıklıklar meydana gelmişti. "Ne demek istiyorsun?"

Lee Aera gözlerini kapattı, başını sağa eğdi ve koyu gri boğazlı bluzunun boğazını aşağı çekiştirerek beyaz tenindeki yer yer morlukları gösterdi. "Tüm gece sadece seviştiniz mi?" Diye soran oppasına bile bakamayacak kadar yorgundu. Kendisini koltuklardan birisine attı ve başını masaya bıraktı.

"Evet. Ona göre artık fuckbuddy'mişiz." Dedi hüsranla. Asıl amacı asla bu olmamıştı fakat olaylar nasıl olmuştu da buralara evrilebilmişti.

"Ne!? Bu yüzden mi gidip gidip dağıtıyor? Özür yayını açtıracaklarmış bu arada ona da. Bu uykusuzlukla saçmalamasa bari. Gidip uyumasını söylemelisin."

"Oppa, ben sadece evlenmek için erken olduğunu düşündüm. Bunda ne gibi bir sorun var ki!?"

Yoongi karşısına oturdu, dirseklerini diz kapaklarına yaslayarak kıza doğru eğildi ve güven verircesine gülümsemeye çalıştı. "Neden bir sorun olsun ki?" Dedi merhamet dolu bir sesle. Aera onun gerçek bir oppa olduğunu düşündü o anda.

"Bana teklif etti ve reddettim. O günden beri delirmiş gibi davranıyor."

Yoongi geri çekildi, derin bir iç geçirdi. "Ah... bu biraz kötü olmuş doğrusu. O senin için her riski göze almış, sen neden almadın?"

"Gruba zarar geleceğini düşündüm. Bu sektörde kim rahatça özel hayatını yaşayabiliyor ki?"

"Ama o da bir insan ve bu türden şeyler istemesi oldukça normal. Bence ona da hak vermelisin. Bunu oturup düzgünce tartışın, zaten bu konuda çok iyisiniz." Gülerek ayağa kalktı, iğnelemesinden memnun göründü. "Sana ilaç getireyim."

O sırada Kim Seokjin'le yarım saattir sessizce oturan Jeon Jungkook, muhtemelen üçüncü sert kahvesini bitirmek üzereydi. Seokjin boğazını temizleyerek onun dikkatini üzerine çekmeye çalıştığında yorgun gözleri hyunguna odaklandı Jungkook'un. "Baksana, Kookie, bu sabah sanki daha bir gerginsin."

"Aslında size nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum." Ruhsuz ve boğuk bir sesle konuştu Jungkook. Gözlerini kapatmış, başını öne eğmiş ve hafif nemli saçlarını iki yana hızla savurmuştu.

"Neyi?" Kendisine doğru koşturarak gelen küçük köpeğe kollarını açtı ve kucağına yatırarak karnını kaşımaya başladı. Yeontan gün geçtikçe daha enerjik ve tatlı bir hayvan oluveriyordu.

"Hala düşünüyorum. O yüzden biraz daha zamana ihtiyacım var." İleriden kendilerine doğru gelen ve oldukça ruhsuz bir yüz ifadesi takınmış Kim Taehyung'a dikkat kesildi.

"Günaydın!" Dedi gülümseyerek. "Jungkook, berbat görünüyorsun."

"Zor bir geceydi." Diye özetlemeye çalıştı ama Taehyung böylece peşini bırakacak gibi durmuyordu.

"Öyle mi? İçerken çok zorlanmış olmalısın. Bir buçuk aydır kafanın ayık olduğu saatler, bir elin parmağını geçmiyor."

Jungkook iç geçirerek koyu gri tişörtünü çıkardığında Seokjin başını hızlıca çevirdi. "Sevişmiyorlar, resmen birbirlerini yumrukluyorlar. Bu kadar morluğun başka açıklaması olamaz!"

"Beni gerçekten sevmiyor, değil mi? Çok can yakıcı aslında." Jungkook başını duvara yasladı. Aslında tam şu an bir kadeh daha viski içebilirdi. Hala kulağında 'hayır' diyişi yankılanıyordu. "Namjoon hyung nerede?"

"Hala kahvaltı yapıyor olmalı." Dedi Taehyung, omzu üzerinden arkasında kalan merdivenleri gösteririken. "Neden sordun?"

"Yanına gitmem gerekiyor." Sallana sallana ayağa kalktı ve merdivenlere kadar ayaklarını sürüyerek ilerledi. 

Az önce kafeden çıkan Yoongi, bu sefer de yarı çıplak Jungkook'la karşılaştığında gözleri irileşti. "Toplu alanda ne zamandan beri böyle geziyorsun sen? Çok ayıp." Morluklarla dolu bedenini inceledi. Bu ikisi dün gece ne yapmışlardı öyle? Belki de gerçekten sert bir kavgaya girmişlerdi ve seks yaptıklarını söyleyerek örtbas ediyorlardı.

"Ahlak dersleri için teşekkürler, hyung." Boş ve yorgun bir sesle söylemişti bunları Jungkook. "Namjoon hyung içeride mi?"

"Ben de onun yanına gidiyordum. Beraber gidelim mi?" Jungkook küçük bir çocuk gibi kendisine sorulan soruya yanıt olarak sadece başını aşağı yukarı sallamakla yetinirken Yoongi de onu kolundan tutup bulduğu ilk ceketi üzerine giydirdi.

Kim Namjoon ve Park Hyeun, son bir buçuk aydır yaşananlar üzerine uzun uzun konuşuyorlarken yanlarına gelen Yoongi ve Jungkook'a bakarak konuşmalarını bir anda sonlandırdılar. "Yayın için ne zaman hazırlanacaksın, Kook?" Diye sordu Namjoon. Onu baştan aşağı süzdüğünde berbat halde göründüğünü düşünüyordu. Bir buçuk aydır her gün, kafasını uçuracak kadar içerse böyle olacağı belliydi.

"Zaten akşam yapılacak, değil mi, hyung? Hazırlanırım, daha bolca zamanım var." İç geçirdi Jungkook. "Ama bilin ki pişman değilim. Ben neden herkes gibi rahatça içemiyorum?"

"Çünkü sen ünlüsün." Dedi sert bir sesle, Namjoon. "Seni öldürmek isteyen ve sevgisinden boğmak isteyen ne kadar insan olduğunu bilsen daha dikkatli davranırdın."

"Sanki yaşamamışız gibi." Diye homurdamdı Hyeun. O da bu durumlardan hiç hoşnut kalmamıştı.

"Her neyse." Dedi Jungkook, umursamaz bir tonda. "Belki de gerçekten şöhreti kaldıramıyorumdur. Uzun uzun düşündüm, gerçekten çok istedim, hyung ama artık canıma tak etti."

"Ne diyorsun, Kook!?" Dedi Yoongi, alayla karışık bir azarlama tonuyla. "Bir süre ortalık sakinlesin, sonra istediğini yaparsın. Şimdi senin yüzünden herkes kapı kapı bar geziyormuş geceleri."

"Aslında sosyal yaşam arttığı için memnunlar ama kendini paramparça ediyorsun. Bunlara gerek yok." Diye araya girdi Namjoon. "Bir süre çalışmalara gelmeyip dinlenmek istersen seni yargılamam."

"Anlamıyorsunuz." Diye fısıldadı Jungkook. Sonunda kendini toparlamış göründü. Başını kaldırdı ve üzerindeki ceketi çıkarıp Yoongi'ye geri verdi. "Namjoon hyung, bu zamana kadar çok eğlendim. Sizinle çalışmak, seninle çalışmak, bu grubun bir parçası olmak harikaydı ama artık daha fazla katlanamıyorum. Daha fazla bu şöhret olayına katlanamıyorum. Her şeyden önce ben de bir insanım, beni yargılama ama gerçek bu. Artık gerçekten insan gibi yaşamak istiyorum." Gözleri yaşla dolduğunda devam etti Jungkook. "Hyung, ben gruptan ayrılmak istiyorum."

Human [Jeon Jungkook Fanfiction]Where stories live. Discover now