1.4

312 36 74
                                    

Bir elimdeki bardağa bakıyor daha sonra ise etrafa göz gezdiriyordum. Chaewon, ailesi evden gidince bir parti düzenlemişti ve doğal olarak beni de çağırmıştı. Ama böylesine kalabalık ve sesli ortamlar hiç benlik değildi. Huzursuz hissediyordum.

Herkes nasıl bu kadar eğlenebiliyordu? Adım atacak yer yoktu resmen. İçip içip bayılanlar mı dersin, birbirlerini yiyenler mi...ben kesinlikle yatağıma oturup cips kemirirken dizi izlemeyi tercih ediyordum. Benim için eğlence tanımları çok daha farklı, ve mümkünse daha az insanlıydı. Ama böyle olmam yalnız kalmama sebep oluyordu işte. En yakın arkadaşım Chaewon bile şu an bir yerlerde eğlenip dans ediyordu muhtemelen. Ben ise yine yalnızdım.

Boş boş plastik bardağıma bakarken kulağıma tanıdık bir ses geldi. Kafamı kaldırdığımda az ileride heyecanla bir şeyler anlatan onu gördüm.

Üç senedir, yani lise başladığından beri platoniği olduğum Lee Heeseung.

Kendini benim varlığımı bile bilmiyordu, buna emindim. Ve şu anda da herkes partiye geliyor diye gelmişti muhtemelen, Chaewon'u bile tanımıyordu çünkü. Ama parti demek Heeseung demekti. Heeseung'ın gelmediği eğlenceye parti denmiyordu bizim okulda. Hatta.. şehirde? Ünü vardı resmen çocuğun. Onun gelmediği yerdeki şeye en fazla nenelerin toplanıp esra erol izlerken örgü örme etkinliği falan denirdi.

Keşke bilseydi her ona baktığımda kalbimin yerinden fırlayacak gibi attığını, keşke bilseydi ona yazdığım metinlerle dolu olan defterimi...ama hepsini içimde yaşıyordum işte. Acıtıyordu evet, çünkü beni tanımıyordu bile. Ama bundan çok, onun her hafta başka bir kızla birlikte olması yakıyordu canımı.

Derin bir iç çekerek Heeseung'a bakmaya devam ettim. Ne kadar süre dalıp gitmiştim hiçbir fikrim yoktu ama bu uzun bir süre olsa gerekti, çünkü Heeseung beni fark edip gözlerini gözlerime kilitlemiş, daha sonra ise gülümseyip göz kırpmıştı.

Bir saniye, Heeseung bana göz kırpmıştı.

Arkamı dönüp acaba arkamda biri var da ona mı göz kırpıyor diye kontrol ettim. Hayır, yoktu kimse. E önümde de kimse yoktu. Ne yani, Lee Heeseung cidden bana mı göz kırpmıştı?

Bu şaşkınlığım onu eğlendirmiş olacak ki hafifçe gülüp beni işaret etti ve "Sana diyorum..." diye ağzını oynattı.

Bence hâlâ ben olamazdım o kişi. Bu yüzden bir şey demeden bardağı kafama dikip başka bir yere geçtim.

Geçtiğim yerden Heeseung'ı görebiliyordum ancak onun beni göremediğinden emindim. Yüz ifadesinin değişip şaşkın bir hâl alması garibime gitmişti. Biraz da şey gibiydi...sinirli?

Ben Heeseung'ın yüz ifadesini çözmeye çalışırken biri bana çarptıktan sonra özür dileyerek uzaklaştı. Ben dönüp bana çarpan çocuğa "Sorun değil." diyerek geri önüme dönene kadar ise Heeseung birden ortadan kaybolmuştu.

Gözlerimle onu ararken arkamdan kulağıma "Hey..." diye bir fısıltı geldi. Korkuyla yerimden sıçrayarak "AYYHH!" diye bağırdım. O sırada dengem de kaybolmuştu ve arkama döneyim derken ayaklarım birbirine dolanmıştı.

Ben yüzümün yerle buluşacağına çok eminken, hatta acaba 'Yüz üstü düşünce burnum kırılır da ameliyat olmak zorunda kalırsam bu bana ne kadara patlar, çok mu pahalıdır?' diye bile düşünmeye başlamışken belimden beni kavrayan el sayesinde ameliyat masrafından da, kırık surattan da kurtulmuştum.

Heeseung belimden yakalamıştı beni. Ve şu an tam filmlerdeki gibi bir sahneyle birbirimize bakıyorduk. Her şey ağır çekime geçmiş, etraf sessizleşmiş ve sadece ikimizin nefes sesi vardı sanki.

meet me in your dreams | lee heeseung {✓}Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang