1.7

298 35 49
                                    

Derse girmeden önce Seungmin ile ayrıldığım o andan beri gün boyu Heeseung'ı görmemiştim. Gördüğümüz rüyalar yüzünden ona nasıl davranmam gerektiği konusunda kafam karışık olsa da, ikimizin de iyiliği için onu ruh eşim yapmam lazımdı. Bu yüzden de ikimizin de kaçması pek de iyi sayılmazdı.

Cidden, "Hastalıkta, sağlıkta; iyi günde, kötü günde." kavramını kim bulmuştu? Bu saçma laneti ve kuralları kim uydurmuştu? Acaba uydururken çok mu dizi film izlemişti de aklına bu cümle gelmişti? Ben bu çocuğun iyi gününde, kötü gününde ve sağlığında yanında oldum diyelim; hastalığı nasıl yakalayıp da yanında olacaktım?

Ki aramızın baya limoni ilerlerlediği şu durumda Heeseung'ı ruh eşim yapmak imkansız gibi duruyordu.

Ama ben, Im Lena, imkansıza inanmazdım.

Tamam belki biraz inanırdım ama bu durumda inanmamam lazımdı.

Gördüğüm tüm rüyaları, özellikle de dün gece kavga ettiğimiz o rüyayı aklımdan silerek operasyonuma tam gaz devam etme kararı aldım. Öncelikle Heeseung'ı bulmam lazımdı.

Hemen telefonu çıkarıp rehberden "Heeseung" yazısını bularak arama tuşuna bastım.

Enayi olmaya gerek yoktu. 21. Yüzyıldaydık. Deli dana gibi koskoca kampüste sağa sola koşamazdım.

Telefon uzunca çaldıktan sonra yüzüme kapandı. Telefondaki robotik ses, "Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor." değil de "Aradığınız kişi şu anda meşgul." dediğinde Heeseung'ın aradığımı görüp beni meşgule attığını anlamıştım.

Ulan enayi salatası, azıcık zeki olsaydın telefonu çalarken sessize alırdın. Sonra çalar çalar kesilirdi arama. Bana gelen bildirimle de telefonu duymadığını varsayardım. Şimdi aramamı meşgule attığın için direkt olarak aradığımı gördüğün halde kapattığını fark etmiş olmuştum.

Yok yok, bunlara verecek çok hayat dersimiz vardı.

Bir saniye.

GERÇEKTEN verecek çok dersimiz olabilirdi. Çünkü Heeseung zekisinin şu an tam görüş açımda, geçen gün yine kapının önünde gördüğüm ve ismi Sooha olan kızla gözümün önünde konuşmaya devam etmesi salaklığıyla bu çocuk çok yaşamazdı.

Telefonuma da bu yüzden cevap vermemişti demek ki.

Ulan Heeseung, bir daha diyorum, azıcık zeki olsaydın kıytı köşede konuşurdun şu kızla. Kampüsün ortasında seni görmemem imkansızdı çünkü.

Gerçi, belki de benden gizlenmek gibi bir niyeti de olmayabilirdi. Kendi kendime niye havalara girmiştim bilmiyordum. Ama şu an o kız ve Heeseung'ı yan yana görmek sinirlerimi bozmuştu. Ama ben Im Lena'ydım, ben bu oyunu bozardım.

Adımlarımı hızlandırarak Heeseung'ın yanına yaklaştım. Ama ben gidene kadar kız el sallayarak uzaklaşmıştı bile. Aramızdaki mesafe çok yakın değildi, bu yüzden düşündüğüm kadar hızlı varamamıştım yanlarına.

"LEE HEESEUNG!" diye bağırdım beni gördüğü anda.

"Lena?" dedi şaşkınca Heeseung.

"Telefonumu bilerek açmadın." dedim önünde durarak.

"Müsait değildim."

"O kıza zaman ayırdığın için değildin, evet. Normaldir." Neyin tribini atıyordum inanın hiçbir fikrim yoktu.

"Ne? Sooha mı?"

"Hııı, o ha aynen."

"Sen biraz kıskandın mı acaba?" dedi Heeseung hafifçe gülerek.

meet me in your dreams | lee heeseung {✓}Where stories live. Discover now