vingt-quatre { yaşamanın mânâsı, sensin güzel kılan alemi.

1.3K 98 122
                                    

Her şeye rağmen bu dünyayı yaşamaya değer buluyordum ben

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Her şeye rağmen bu dünyayı yaşamaya değer buluyordum ben. Koca koca zorluklarına, sürekli sınamasına rağmen nefes aldığımız müddetçe bir şekilde varlığımızı sürdürmeye değer bir hal alıyordu insan gözünde.

Şimdi dünya çok harika bir yer, toz pembeden başka renk yok görmeyi bilene tarzı tat kaçırıcı nahoş bazı konuşmalar içine girecek halim yok. Öyle biri de sayılmam zaten, dünya zor bir yer ve bunu bilerek, buna rağmen yaşamaya değer.

Kendinizi tam mutlu olduğum dediğiniz anda alaşağı bulabileceğiniz, bulutların üzerinden öyle kuvvetli öyle sert düşebileceğiniz en ufak gayretin bile zor olduğu bir mekan ve fakat güzel işte yine de. Mazoşist bir kaç tınıyla kulağa çalınan bir cümle gibi, zor fakat güzeldi yine de.

Yatağın başlığına sırtını dayamış, yeni duştan çıktığı için kıvır kıvır siyah saçlarıyla karşımda uzanan taehyung yüzünden güzel. Dolgun kırmızı dudakları eski rengine kavuşurken parlayan esmer teni güzel. Gülümsediği, artık rahatça gülümseyebildiği için güzel. Kısmen düzene girmiş iç dengesi sayesinde güzel. Orada öylece beni bekliyorken dünya güzel çünkü taehyung güzel. Dünya yaşamaya değer çünkü uğuruna öleceğim tek beden hala yaşıyorken bütün renkleri barındırıyor himayesinde.

Büyük ölçüde kendine gelmişti artık. Uyanmasının üzerinden bir kaç gün geçmişti ve hareketleri daha rahattı en ufak hareketinde canı yanmıyordu artık. Hatta ben ona duş aldırırken asla rahat durmayan elleri kollarıyla, küçük kıkırtılarıyla açıkça belliydi iyileşmesi yolunda önemli bir mesafe kat ettiğimiz.

Fakat huysuz küçük bir çocuğa dönüşüvermişti birden gözlerimin önünde. Sürekli ilgi isteyen, yerinden kalkmak için didinip duran ilaç içmemek için dudaklarını sıkı sıkı kapatan beş yaşında bir çocuk olmuştu.

Karşımda gözlerinin önüne gelen saçlarını sertçe geriye ittirip dururken dudaklarından çıkan memnuniyetsiz mırıltılarına gülerken buldum kendimi. Kapıdan giren bedenimi görünce ifadesini bozmadan gülümserken hemen arkamdan elinde tepsiyle giren seokjin'i görünce yine düşmüştü yüzü.

"Seokjin bana şunu içirme artık." hayıflanarak geriye attığı kafası seokjin'in de kendini gülmemek için sıkmasına sebep olurken ben çoktan bacaklarının kenarına kurulmuştum. "Hepsi sizin iyileşmeniz için kralım."

"İyileştim ben, niye kimse dinlemiyor beni? Kalkınca göstereceğim size." Seokjin bastıramadığı gülümsemesiyle kafasını taehyung'u oyalamak için olduğu bariz belli olan bir hareketle sallayıp önümüzde eğilerek çıktı odadan. Başbaşa kaldığımıza göre, eh yemek saati de olduğuna göre taehyung'un eziyeti başlamıştı.

"Çok kötü o şey güzelim, içirme bugün nolur ya." dilimi damağımda şaklattıktan sonra tıpkı seokjin gibi bu zor durumununun komikliğine gülmemek için direnerek tepsideki tabağa uzandım. "Taehyung, bunu içeceksin bu belli. Savaşma, hızlı bitsin."

 crown from enemy •taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin