iii. a body after the rain

117 40 153
                                    

Gizli tutarsan en sıradan şey
bile zevkli olabiliyor.
the picture of dorian gray, oscar wilde

Gece yine uyuyamamıştım. Aslında, bu sefer farklı bir sebebi olsa da yine de sabah yine bir ölü gibiydim. Dünden sonra akıllandığım için ilaç alma gibi bir düşünceye kapılmamıştım. Aksine, yatakçı kadın Abby'den aldığım ufak bir öneriyle bitki çayı içmeye karar vermiştim. Kafeteryada bulunmadığı için Abby beni bir üst katımda kalan kızın odasına yönlendirmişti. Onda bu tarz şeylerin olduğunu ve oldukça da güvenilir olduğunu söylemişti.

Aslında güvenilir olup olmadığı o kadar da önemli değildi. Yeter ki beni şu melankolik ruh halinden çekip çıkartabilsin diye düşünüyordum.

İsmi Hannah'ydı ve Felsefe bölümünde üçüncü sınıftaydı. Yani, kibarca beni odasına davet edip bitki çayını hazırlarken konuşmuştuk ve baya da iyi anlaşmıştık. Oldukça nazikti. Yeni tanıştığı birine yani. Kahverengi ve bukle bukle saçları vardı, çok net göremesem de yanaklarını kaplayan çilleri vardı. Zeki bir öğrenci izlenimi alıyordum, ki odasında da her yerde kitaplar vardı. Kitaplığı dolup taşmış, bazı kitapları da yerlere koyarak üst üste bindirmişti. Yani, çok okuduğu belliydi. Bir de bitkilere ilgisi vardı. Sadece bir masayı kendi topladığı şifalı bitkilere falan ayırmıştı. Kuru üzüm çekirdekleri, tarçın, ginseng, sarı kantaron çiçekleri, yeşil çay, nane, kedi otu, ekinezya ve daha birçok kuru ot vardı. Hepsinin kokusunu da alabiliyordum.

"Seni bir yerlerde görmüştüm sanki," demişti, bana beyaz çay fincanını uzatırken. Teşekkür ederek dumanı tüten fincanı elinden aldım.

"Haftasonları Atlas Kütüphanesi'nde çalışıyorum, orada görmüşsündür muhtemelen çünkü ben seni orada gördüğümü hatırlıyorum... Tuhaf bir tadı var, nane mi var içinde?" Dediğimde de oldukça şaşırmıştı.

"Ya, birinci sınıf değil miydin? Direkt çalışmaya mı başladın? Ve evet, nane baş ağrısına bire birdir. Biraz mideni bulandırabilir ama zencefil ile tadı fazlasıyla dengeleniyor."

Bu çok kişisel bir soru olmuştu çünkü ona maddisel ve ailesel sıkıntılarımdan bahsetmek istemiyordum. Hatta Macalester'e gelmeden önceki tüm hayatımı hafızamdan silmeye çalışıp sıfırdan bir düzen kurmaya çalışıyordum ve bu yüzden de kimseye geçmişimden, annemden veya bir başka şeyden bahsetmeyi düşünmüyordum. Bazı zamanlar bunları çok fazla kişisel algılıyordum ancak o da benim bilinçaltımın zehirlerinden biriydi.

Bu yüzden, "Evet." demiştim sadece.

"Anlıyorum." dedi o da kısaca. Başka bir şey söylememesi açıkçası beni daha iyi hissettirmişti ki muhtemelen o da haddine olmadığını düşünerekten başka bir şey sormamıştı. "Peki, arkadaş edinebildin mi? Texaslısın diye bir şey demiyorlardır umarım."

"Yani, edindim biraz da... neden öyle dedin ki? Texaslılara nötr bir yaklaşım mı var burada?" Bununla pek ilgilenmesem de sormuştum.

Gülmüştü. "Biraz var ama zorbalık gibi düşünme bunu. Bizim şu ölen rektör de Texaslıydı. Yani yalan yok, kimse o ve onun tuhaf Texaslı izleniminden hoşlanmıyordu. Bilirsin, biraz kaba ve gereğinden fazla açık sözlülük... O da tamamen öyle biriydi. Tutulan yas, ana binanın önünde hâlâ yarıya indirilmiş Amerika bayrağı ve yardım kuruluşları için yapılan bağışlara bakma, okulda kimse sevmezdi o adamı."

Kötüler Çağı Where stories live. Discover now