ix: the drug carriers

61 26 238
                                    

Yemin ederim ki her şeyi fazlasıyla anlamam bir hastalıktır.
notes from underground, fyodor dostoevsky
_

"Aslında fikir Travis'in büyükannesine ait. O, arkadaşlarını davet etmesinin daha iyi ve eğlenceli olacağını söylemiş," diyerek, konuşmaya başlamıştı Angel. Okulun kütüphanesindeydik ve o da masamın yanında dikilmiş, elindeki kitabın arkasına göz atıyordu. Ben de oturduğum yerde geriye yaslanarak ona bakıyordum. "Normalde Travis senin yanına gelip bu teklifte bulunacaktı ama..." Elindeki kitabı indirdi ve bakışları benimle buluştu. "Hep bir yerlere gidiyor, zamanı olmuyor. O yüzden benden sana sormamı istedi."

"Yani," dedim, biraz etrafa doğru bakınarak. Masalar boştu. Sadece giriş kapısının oradaki masada kitap kayıtlarını alan kadın bir görevli vardı. "Bana uyar." diyerek, Angel'a dönmüştüm..

Gözleri şaşkınlıkla açılmış ve gülümsemişti. Gülümseyince yeşil gözlerinin içindeki ışıltı daha da büyüyordu sanki. "Cidden mi?"

Başımı salladım. "Benim de biraz kafa dağıtmam gerekiyordu, iyi bir teklif oldu bu."

"Yabancılık çekmezsin zaten," dedi, Angel. "Biz de orada olacağız. Robin'i bilemiyorum, ama muhtemelen o da gelir. Travis onun arkadaşlığına bayılıyor ve tuhaf bir şekilde Mathias Langford'un -Travis'in babası- gözünde de büyük bir yeri var... Bir de belki tanımadığın birkaç kişi olabilir ama fena mı? Onlarla da tanışmış olursun."

Gülümsedim çünkü Angel'ın gülümsemesi kesinlikle karşı tarafı da kışkırtıyordu. Çok hareketliydi ve hep de böyleydi. Benim aksime konuşurken daha çok kelime ve cümle kullanıyordu, bu da bazen ne demesi gerektiğini bilmeyen ben için gayet rahatlatıcıydı.

"Unutma. Yarın. Travis seni saat beş gibi yurdunun oradan alacak."

"Sorun değildi."

Gözlerini alayla devirdi ama yüzündeki ifade hâlâ oradaydı. "Mendota Köprü'sünden geçen bir otobüsü buralarda bulamazsın Percy. Rotasyonlar oldukça çok farklı."

Sadece lafın gelişi söylemiştim aslında ama bir şey demeden başımı salladım.

"O zaman," dedi, kollarını biraz iki yana açarak. "Yarın görüşürüz?"

Gülümsedim. "Görüşürüz." O da bana kocaman bir gülümse ile karşılık verdi ve sonra da geriye doğru biraz yürüyerek önüne döndü. Kütüphanenin kapısından çıktıktan sonra da ben önüme dönerek kitaplarımla bakışmıştım. Önümde açık olan Freud'un Totem ve Tabu kitabını kapatarak masadaki dağınıklılığımı toplamaya çalışmıştım. Sonra da kendi kitaplarımı çantama, kütüphaneye ait olanları da kitaplıklardaki yerlerine yerleştirmiştim. Kütüphaneden ayrılırken, masadaki kadının gözlerini üzerimde hissetmiştim ve bu gerginlikle baş selamı vermemi sağlamıştı. Bir şey demeden hafifçe başını sallamış ve önüne dönmüştü.

Koridorun sonuna doğru yürürken, ana salonun yüksek tavanına doğru başımı kaldırmıştım ve yukarıdaki balkonlarda bekleyen, konuşmakta olan öğrencileri görmüştüm. Sonra da koridorun sonundaki geniş sütunun önünde yer alan oturma alanında bacak bacak üstüne atmış bir şekilde kitap okuyan Meredith'i fark etmiştim. Kaşları hafifçe çatıktı ve kulaklıkları da kulağındaydı. Bugün ki kombinine göre de siyah ipek eldivenler takmıştı. Ceketi de suni deridendi ve genelde giydiği kabanlara kıyasla uzun değildi. Saçlarını kulaklarının arkasına yerleştirmiş, öylece kitabıyla ilgileniyordu.

Kötüler Çağı Where stories live. Discover now