2|MARDİN

1K 68 19
                                    

O kadar uğraşıp bölüm yazıyorum bir güzel yorumu ve bir oyu çok göremeyin lütfen bebeklerim:)

Sizi seviyorum, hadi bölüme geçelim^^

Dağların arasında son hız ilerliyordum, yavaşlarsam gidememekten korkuyordum. Gecenin karanlığını yarıp bana ulaşan dolunayın ışığı kendimi bir nebze de olsa yanlız hissettirmiyordu. Ayın görüntüsü aynı o geceki gibiydi. Sanki geleceğimi hissetmiş de bir şeyleri hatırlatmak istiyordu. Ben unutmamıştım, o anların her dakikası zihnimin en ücra köşelerinde altıncı yaşımla beraber kan ile kazılıydı.

Yollar karanlıktı, geçmişim gibi. Hızla sürdüğüm arabayı acı bir fren sesiyle durdurdum. Fren yüzünden öne savrulan bedenimi düzelttim, gözlerimi dikerek karşımdaki tabelaya baktım, bütün geçmişim burada gizliydi. 'MARDİN' yazıyordu tabelanın üzerinde, bazıları için bu altı harf bir şehir isminden ibaretken benim için büyük bir acıdan, kandan ibaretti. Uzun uzun baktım tabelaya.

"Yine geldik ha?" diye fısıldadım kendi kendime. Pencereyi araladım nefes almak için. Arabanın içindeki hava ciğerlerime yetmiyor gibi hissediyordum. İçeriyi dolduran temiz hava kendimi daha iyi hissettirmişti. Gözlerimi kapattım, boğazımı yakan his daha da acıtmaya başlamıştı. "Yalnızsın, her zaman olduğu gibi." dedim elimi göğsümün altında acıyla kıvranan kalbimin üzerine koyarak. Tam gözlerimi açıp pencereyi kapatacaktım ki dağlarda yankılanan ses durdurdu beni.

Bir kurdun uluma sesiydi bu, dudaklarımda bir gülüş peydah oldu.

"Belki de değilsindir." diye fısıldadım gözlerimi açarak. Kafamı sol tarafımda duran dağa doğru çevirdim. Oradaydı, dağın zirvesinde tek başına durmuş arkasına aldığı dolunaya doğru uluyordu. Yalnızdı, aynı benim gibi. Sanki karanlığın ortasında gözlerimiz buluşmuştu, bu garip his yüzünden ne gözümü kırptım ne de başka bir yöne baktım. İşin garibi kurt da yerinden bir milim bile kıpırdamamıştı. Biraz daha onu orda seyredip arabayı tekrar çalıştırdım. İçimden bir ses bunun onunla son görüşmemiz olmadığını söylüyordu. Gaza basıp tabelayı ve kurtu arkamda bıraktım. Uzun sayılabilecek bir yolculuktan sonra merkeze ulaşmıştım.

Taş evlerin arasında ilerlerken çocukluğuma dönmüştüm. İlk önce çalışıyor gibi görüneceğim okulun önüne geldim, liseydi burası. Yeni müzik öğretmeni(!) olarak iki gün sonra iş başı yapacaktım. Elleri o kadar uzağa değiyordu ki hiç öğretmen olmayan birini buraya öğretmen diyerek sokabiliyorlardı. Sinirlendim, bunu nasıl yapabilirlerdi? Burayı seçmeleri tabi ki rastgele değildi. Sercan'ın, timin bomba imha uzmanının, kızı burada okuyordu. Eşi vefat etmişti, tek kızı da okulun yurdunda kalıyordu.

Büyük mor binanın önünden arabayı sürüp geçtim, kalacağım eve doğru yöneldim. Arabayla on beş dakikaydı. Bu ev de rastgele seçilmemişti, timin kaldığı apartmanla aynı apartmanı seçmişlerdi. Eski gibi görünsede oldukça güzel bir binaydı, üç katlıydı, her katta karşılıklı iki daire mevcuttu. Biri ev sahibinin kendi kaldığı ev, diğeri de benim kalacağım ev hariç gerisi hep time kiralıydı. Komutanları hariç diğerleri karşılıklı ve iki kişi olarak kalıyorlardı. En üst kattaki dairenin biri onun diğeri benimdi. Arabadan inip bavulumu çıkardım, bagajı tekrar kapatırken arkadan birinin geldiğini duydum. Tam gelip arkamda durdu.

"Kime bakmıştınız hanımefendi?" dedi kalın bir ses. Saat gecenin ikisi olunca sorduğu soru mantıklı gözüküyordu. Yavaşça arkamı dönüp adama baktım, timden Sakıp Korca'ydı bu. Kahverengi saçları ve uzun boyuyla her kızın hayran olabileceği yüz hatlarına sahipti.

"Burada yaşıyorum?" dedim, şüpheci bir tavırla.

"Sizi daha önce burada hiç görmedim." dedi, ellerini pantolonunun ceplerine koyup benim gibi şüpheci bir tavır takınırken.

KARANLIK| ASKERİ KURGU Donde viven las historias. Descúbrelo ahora