4|MEZARLIK

855 60 5
                                    

Hoşgeldiniz, satır aralarında sizi bekleyen bir şey varmış yorum yapmayı unutmayın:)

İçeride bir türkü var, o kısmı türküyü açarak okuyun lütfen.

🎶Güler Duman- Türkülerle Gömün Beni

Bölüme geçek haydi

Biraz koltukta uzandıktan sonra ayağa kalktım, saat 09.00'dı. Bilgisayarın başına geçtim, Mike'ın sistemine sızmaya çalışıyordum uzun zamandır. Sistem o kadar mükemmel tasarlanmıştı ki kaç aydır bir açığını bulmaya çalışıyordum ama yoktu. Bütün girişler üç farklı koruma sisteminden geçiyordu, ben görünmeden sadece birinden geçmeyi başarmıştım. Bir süre daha açık aramayla uğraştım ama bulamadım.

Telefona çağrı düşmesiyle elime aldım. Arayan Serter Albay'dı. Görmese bile ayağa kalktım.

"Üsteğmen Aslan, emredin komutanım!" dedim, üniformama kavuşmak istiyordum artık. Utanmasam oturup ağlayacaktım üniformamı verin diye. Bu da görevdi ama ben dağı istiyordum. Şehir bana iyi gelmiyordu.

"Bir ay içinde görev bitecek üsteğmenim, aldığımız istihbarata göre bir buçuk ay sonra çok büyük bir eylem yapacaklar. Son görevin bu eylemin bilgilerine ulaşmak. Anlaşıldı mı?" dedi Serter Albay sert bir sesle.  Mutluluktan havalara uçtum desem yeridir. Bir ay sonra üniformama kavuşacaktım.

"Anlaşıldı komutanım." dedim ve telefon suratıma kapandı.

Bir süre daha bilgisayarla uğraştım. Çok yaklaşmıştım, bir güvenlik bariyerini daha aştım. Bir süre haber kanallarında gezinip ne konuştuklarına baktım. Saat dörde geliyordu. Kapıya malzeme getirdiklerinin ilanını gördüğüm bakkalı arayıp ihtiyaçlarımı istedim. Evde olmayacaktım, o yüzden kapıya bırakmalarını söyledim. Parayı IBAN numarasına attım. Oturduğum yerden kalkıp üzerimi değiştirdim. Mardin sıcak olduğu için siyah bir atlet üstüne gömlek, onun altına da siyah bir pantolon giyinmiştim. Saçlarımı salık bıraktım, toplamayı sevmiyordum.

Telefonumu alıp evden çıktım, aşina olduğum yollardan geçerken içimdeki acıyı yok saydım. Zor olmadı benim için, bu hayatta en iyi yaptığım şey yok saymaktı. Bir lokanta bulamazdım ama anne ve babamı hafızam silinse bile bulurdum. Buradan giderken altı yaşındaydım, bu şehire adım atmayalı on sekiz sene olmuştu. On sekiz senedir gelmemiştim yanlarına, imkanım vardı. İsteseydim gelebilirdim ama istemedim. Eğer o mezarın başına gidersem kabullenirdim. Ben o kanlı gecede gördüklerimi hâlâ kabullenememiştim.

Mezarlığın önüne gelmiştim, Yüzbaşı beni takip ettiriyordu. Umrumda değildi, elimi demir kapıya attım ama açamadım. Cesaret edemedim. Elim orada kaldı, ne geri alabilecek gücü kendimde buldum ne de açabilecek cesareti...

"Size gelmeyi çok istiyorum ama gelemem. Cesaret edemiyorum, bir yerlerde yaşadığınızı düşünmek beni ayakta tutuyor." diye fısıldadım yumruk olan elim kapıdan ayrılırken. Evet, o kanlı görüntülere rağmen hâlâ ölmediklerini düşünüyordum.Onları küçük bir evde, mutlu mesut yaşarken hayal etmek hayatımı daha yaşanılası kılıyordu. Babamın her sabah üniformasını giyip işe gittiğini düşünmek, kardeşimin her sabah söylenerek okula gitmek için kalktığını ya da ne bileyim annemin babam göreve gittiğinde camın önünde beklediğini düşünmek iyi geliyordu. Öldüklerini kabullenemezdim, o mezara gidemezdim. Yüzleşecek gücüm yoktu. İçim iki tarafa ayrılmıştı, bir taraf öldüklerini haykırırken diğer taraf kulaklarını tıkayıp bir hayal aleminde yaşıyordu.

Geriye döndüm, yürüdüm. Nereye gittiğimi bile bilmiyordum. Yıkılmaya yüz tutmuş bir bina gibiydim, son balyoz darbesinin vurulmasını bekliyordum. Yoldan geçen bir taksinin durması için el ettim, taksi az ileride durup geri geri geldi. Kapıyı açıp bindim, ait hissettiğim tek yere, bir uçurum kenarına götürmesini istedim. Önce şaşırdı ama benden beklediği cevabı alamayınca istediğimi yapmak zorunda kaldı. Ben buydum, benim için özgürlük dağ, ben ise o dağa muhtaç uçurumdum.

KARANLIK| ASKERİ KURGU Where stories live. Discover now