17|JACK

145 12 6
                                    


Selaaaammm ben geldiiimmm

Bölümle sizi baş başa bırakıyorum, uzun zaman olduğu için önceki bölümü okuyup bu bölüme öyle geçerseniz daha iyi olur:)

İki görev vermiştim kendime bu hayatta, ilki Ali'den önceydi; ona çok iyi bak. Başaramadım. İkinci görev ise ondan sonraydı; onu bulana kadar şehit olma. Şu ana kadar bunu başarmıştım ama feleğin cilvesi buya kendimi çıkmazlarda buldum. Ali nerede bilmiyorum ama karşımdaki Jack biliyordu.

"Son kez söylüyorum Jack, Ali nerde?" diye bağırdım silahımın tetiğini çekerken.

Histerik bir kahkaha attı "Uzun zaman önce sulara karıştı Karanlık, arama onu artık." O da silahının tetiğini çekti.

Ali ölmüş müydü? Benim kardeşim ölmüş müydü? Gözlerimin karardığını hissedebiliyordum, kan akışım hızlanmıştı. "Maskeni çıkar da son anında ölümün aydınlattığı yüzünü göreyim Jack!" Ses tonumun hiç bu kadar korkutucu çıktığını hatırlamıyordum. Bağırmadım, haykırmadım bir fısıltıdan ibaretti söylediklerim.

"Yüzümü mü istiyorsun karanlık, işte, sana istediğini vereceğim." dedi, boşta olan eli demirden maskesine gitti. Büyük eli maskeyi kavrarken gözlerini gözlerimden ayırmadı. Alnımdan bir ter damlası süzüldü aşağı, gözlerindeki bakış değil ama kahveleri tanıdık geliyordu. Zaman ağır çekimde ilerliyordu sanki, silahıma ellerimi daha çok sardım. O bir teröristti, adi bir mahluktu.
Maskesini çıkardı, hafif uzun saçları alnından yüzüne dağıldı. Saniyelik ayrılan gözlerimiz tekrar birleşti. Yüzünde hain bir gülümseme vardı.

Donup kalmıştım, bu yüzü unutmam imkansızdı. Silahımın namlusu anlık olarak aşağı indiğinde bir el silah patlama sesi duyuldu. Kulakları sağır eden cinsten.

Yedi saat önce...

Bir saat içinde uyanmıştım, hemen bir plan yapıp araziyi taramaya çıkmıştık. Üsteğmen Selahattin ve Asteğmen Ahmet  yanında iki askerle beraber bize eşlik ediyordu.

Sırasıyla önde Alparslan ve Selahattin, arkasında Ahmet, ben, Sakıp, Berat, Aytekin,  Bahadır, Serhat ve iki asker vardı. Sercan abimin yokluğu hissediliyordu.

"Komutanım nereye kadar gideceğiz." dedi Sakıp telsize.

"Yaklaşık iki kilometre sonra geri dönüyoruz Doktor."

"Komutanım durun." dedim.

Hepsi Alparslan'ın emri ile dururken "Bir şey mi oldu Karanlık." dedi Alparslan.

"Komutanım izniniz olursa ileriye bakıp gelmek istiyorum. Buralarda önceden görev yapmıştım, yanlış hatırlamıyorsam ileride bir uçurum var, içindeki mağaralarda ise örgüt kolonileri. Yarım saat içinde dönerim." dedim.

İtiraz istemeyen sesiyle Korkut komutan "Açık hedefiz Karanlık, burada bekleyemeyiz. Hep beraber gidiyoruz." dedi.

"Komutanım, eğer ileride benim dediğim gibi bir koloni varsa hepimiz gerçek birer hedef haline geliriz. Buranın dağları bizi yutmaya çok müsait, araziyi bilmiyoruz. Böyle bir durumda hep beraber ilerleyip pusuya düşersek kurtulmamız zorlaşır. İzin verin gideyim."

"Doktor ve Lazoğlu, Karanlıkla beraber gidin." dedi.

"Emredersiniz komutanım." diyen sesler aynı anda yükseldi telsizden. Biz üçümüz onlardan ayrılırken diğerleri kendilerini açık hedef olmaktan sakınmak için kayaların arkasına geçti.

"Burada ne görevine gelmiştin Karanlık?" diye sordu Doktor.

"Sızma." dedim sadece.

"Atakların nasıl oldu?" diye sordu bu sefer.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 02 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

KARANLIK| ASKERİ KURGU Where stories live. Discover now