11|SEVGİLİ

783 47 6
                                    

🎶Müzik: Arif Sag / Belkıs Akkale- Şu Dağlar Kömürdendir

Oy ve yorumlarınızı bekliyor olacağım:)

İyi okumalar

Eve gelince Sakıp'ın pansumanını yapıp balkona çıkmıştım, kendime bir şey yapmamıştım. Zaten umrumda da değildi, hamağa oturmuş yıldızları izlerken balkonun kapısı açıldı. İçeriye giren Alparslan tam önümde durdu. Elinde eczane poşeti vardı.

"Ne oldu?" diye sordum.

Sadece "Mikrop kapar," dedi ve hamağın boş kalan kısmına oturup bana doğru döndü. Poşetten gerekli malzemeleri çıkardı, dikkatle onu izliyordum. İşini bitirip kafasını kaldırınca göz göze geldik. "E yaklaş ne duruyorsun?" dedi.

"Kendim halledebilirim." dedim elinden malzemeleri almaya çalışarak.

"Gördük daha demin çok güzel hallettin, komutanın olarak emrediyorum, yaklaş." dedi, uzatmadan bir bacağımın üzerine oturarak ona döndüm. Pamuğa damlattığı ilacı dikkatlice kaşımdaki yaraya sürdü. Acı hissetmiyordum çünkü şu an yaptığı şey çok farklı duyguları ortaya çıkarmıştı, yaptığı belki onun için basit bir şeydi ama benim için büyük bir anlam ifade ediyordu. Kendi yaralarımı kendim sarmayı öğrenmiştim, bunca zaman fiziksel değil de ruhsal olarak birine ihtiyaç duyduğumu hissetmemiştim ya da hissettiklerim hoşuma gitmediği için tozlu bir rafta kendi kaderlerine mahkum etmiştim bütün hislerimi. Kaşımdaki yaraya küçük bir bant yapıştırıp başka bir pamuğa yine ilaç döktü ve dudağımdaki yaraya da aynı işlemi uyguladı. Geri çekilip ilaçları toparlayıp balkon kapısına doğru yürüdü.

"Alparslan," dedim arkasından bakarken, bana doğru döndü "Teşekkür ederim."

Gözlerindeki şefkati görebilmiştim. "Önemli değil." deyip balkondan çıktı.

___

Uzaklaştırma bitmişti. Karargahın bahçesinde oturmuş karşıki dağları izliyordum. Sert, yaman dağlar, bize mezar olan dağlar... Babamın izleri var mıydı acaba bu dağlarda? Babamın naaşını bana göstermemişlerdi, sadece askerler beni evden çıkarırken yerde yatan bedenini görmüştüm. Sırtında kurşun izleri vardı, zaten o görüntüler de hayal meyaldi. Kucağında olduğum asker başımı göğsüne yaslayıp görmemi engellemişti. Ali, küçükken bir kaç bir şey söylüyordu ama çocukluğuna verip inanmıyordum. Kaçırılmasından bir ay önce parka götürmüştüm onu, bir süre ortalıktan kaybolduktan sonra koşarak yanıma gelip "Babamı gördüm abla," demişti. İnanmamıştım, o zamanlar en olmadık yerlerde bile babamı gördüm diyordu. Özlemine vermiştim ama şimdi o adamın dedikleri sorgulamama sebep oluyordu. Telefonun zil sesi düşüncelerimi bölünce cebimden çıkardım, yüzümde bir tebessüm oluştu. Telefonu açıp kulağıma dayadım.

"Rütbemi bilmiyorum Gizem Yıldırım/ Ankara, emret komutanım!" Sesini çok komik çıkarmıştı, minik bir kahkaha attım.

"Ne o çakma asker, rüyana mı girdim gündüz gözüyle?" dedim eğlenen bir ifade ile.

Alıngan çıkan bir ses tonuyla "Aklımdan çıktığın mı var, aşk olsun." dedi.

"Bilemeyeceğim, e ne yapıyorsun?" dedim konuyu değiştirerek.

"Ne yapayım kızım, Ankara telaşı işte. Sen ne yapıyorsun?" dedi, bir şeylerle uğraştığı gelen sesten belli oluyordu.

"Karargahtayım." dedim sadece, devamını getirmeme izin vermeden "Bahse varım bir köşe bulup dağları izliyorsun ve muhtemelen ben aradığımda geçmişini sorguluyordun." dedi bilmiş bir tavırla.

KARANLIK| ASKERİ KURGU Where stories live. Discover now