Vivi'nin neşesi

7.3K 670 247
                                    

...

Her zaman ki gibi yine okula gidip yerime oturmuştum ve önümdeki deftere dalgınca çiçek resimleri yapmaya başladım. O gün, Victor yine bana laf attıktan sonra hiç bir şey demeden dolan gözlerimle koşarcasına evime gitmiştim. Her ne kadar Taehyung yol boyunca benimle gelmek istese dahi onu reddedip kendim yürümeye devam etmiştim, fakat beni rahatsız etmeyecek şekilde güvenliğimden emin olarak arkamdan takip ettiğini biliyordum.

Victor'un, Minjun ve çetesini öldürmesi dolayısıyla; -kasabadaydık ve tabii ki tür farklılıkları vardı. Kimse bir deltanın eşine bu şekilde davranamazdı, davransa dahi sonuçlarına katlanmalıydı- kimse hiç bir şey diyemeden cesetleri kaldırmış ve o günden sonra biri bana gözünü bile değdirmemişti. Ama ben biliyordum, onların zihniyetleri pisti.

Neyse ki artık beni rahatsız eden birinin olmaması huzuruyla başımı her zaman yaptığım gibi cama çevirerek derin bir nefes aldım.

"Bakıyorum da başka taktikler uyguluyorsun üzerimizde, şimdi de tarzını değiştirmişsin."

Aklımda sadece bu sözler vardı. Victor ve imâları...bitmiyordu. Gün içinde her ne kadar normal davranışlarda bulunsam da gecelerim felaketti. Kâbuslar, düşünceler, gözyaşları ve derin bir kalp ağrısı. Hepsi, hepsi can yakıcıydı. Canım yanıyordu.

Oysa bu ruh eşi bağının mutluluk getirmesi gerekmez miydi? Neden mutlu değildim? Ya da gerçekten ne bekliyordum? Beni sevebileceklerini falan mı?

Çok geçmeden derse giren öğretmenle kısaca öğretmeni selamlayıp tekrar yerime oturdum. Ellerim kalemimi kavrarken konunun sıkıcılığı dolayısıyla yarım bıraktığım çizimimi tamamlamaya başladım.

Kapının açılma sesinden sonra bakışlarımı oraya çevirmeden yutkundum. Genizime kadar gelen yoğun nane ve okyanus kokusuyla yutkunarak kalemimi kavrayan elimi sıktım. Gergindim, kurdum bile onlara küsmüş kendi köşesinde uyuyordu. Ben...Ben ise ne hissetmem gerektiğini herçekten bilmiyordum. Evet, onlardan hoşlanmaya başladım. Bunun nasıl olduğunu hâlâ anlayamasam da hoşlanıyordum işte. Ama bunun bana getirdiği tek şey daha fazla kalp kırıklığı oldu.

Adım seslerinin yaklaşmasıyla tek başıma oturduğum sırada kıpraşarak bakışlarımı defterimden kaçırdım. Öğretmen her ne kadar ders anlatmaya devam ediyor olsa dahi aklım oraya gitmiyordu, odaklanamıyordum.

Bakışlarımı usulca kaldırdım ve tepemde dikilmiş bana bakan Victor ile neredeyse kaskatı kesildim ve nefesimi tuttum. Bir insan nasıl eşinden korkabilirdi ki? Victor sadece sözleriyle birlikte yüreğime derin bir korku salmıştı.

"Kay." Dedi derin sesi. Ardından çekingen hallerimi görünce devam etti. "Bugün Taehyung okula gelmiyor, diğer aptallarla da oturmak istemiyorum. Kay."

Yutkunarak cam kenarına tamamen geçtim ve çekingen bakışlarımla onun sıraya oturmasını izledim. Bana bakmadan direkt kafasını masaya koyduğunda ben de bir şey anlayamasam dahi bakışlarımı hâlâ konu anlatmaya devam eden hocaya çevirdim.

Dalgın ve boş bakışlarla beyaz tahtaya bakarken üzerimde hissettiğim bakışlarla elimdeki kalemi sıktım. Nasıl baktığını göremesem de onun bana baktığını hissediyordum.

Bana kızar düşüncesi ile gözlerimi ondan yana kaydırmadım bile. Sadece kaskatı kesilen vücudumla zilin çalmasını bekledim.

Zilin sesi yankılandığı ânda bakışlarımı yavaşça hâlâ bana bakan Delta'ya çevirdim. Bir süre daha anlamlandıramadığım bakışlarla bana bakıp ardından sınıftan çıktı.

Derin bir nefes aldım ve ben de kantine yürümeye başladım. Şimdiden Taehyung'u çok özlemiştim. Acaba iyi miydi? Neden gelmemişti okula? Daha sonra bunu Taehyung'a sormaya karar verip -ki bu kolay olmadı- başımı iki yana sallayıp kantine girdim.

Two Delta's & TaeggukVTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon