➥ four

259 15 13
                                    

Abimin arkadaşlarının eve gelmesinden iki gün geçmişti, sözde ders çalışırken en yakın arkadaşlarım Alev ve Arya ile telefondan konuşuyor, abim ve arkadaşlarının eve geldiğinde yaptıklarımızdan bahsediyordum. Abimin odama dalmasıyla konuşmam yarıda kalmıştı. "Efendim abi?" "Annem yemeğe çağırıyor Ekincim, hadi aşağıya. Kimlerle konuşuyorsun?" "Alevler ile, vedalaşıp geliyorum hemen." "Tamam canım."

Abim odadan gittiğinde Alev konuştu, "Neyse boşver abini de İsak'ı da, sene boyu başımızın etini yediğin maçına çok az kaldı, neler hissediyorsun?"

Birkaç haftaya, doğum günümde Eczacıbaşı'nın U18'iyle sezon sonu maçımız vardı. İçimden bir ses bu maçın dönüm noktası olacağını söylüyor, A Takımı'na girmemi sağlayacağını belirtiyordu.

"Ne hissettiğimi tanımlayamıyorum bile, öleceğim heyecandan. Düşüncelerimi dökemiyorum kimseye çünkü dökersem gereksiz fazla konuşacağım, abimin maçı unuttuğundan eminim hani o kadar uzun süredir konu hakkında konuşmuyorum. Yani bilmiyorum, umarım iyi oynarım da batırmam."

Arya'dan gelen sesle içimdeki rahatsız his yumuşadı. "Dalga mı geçiyorsun kızım sen? Aylardır dur demeden bu maça çalışıyorsun resmen, her maç kendini gösteriyorsun, sen değil de kim hak ediyor A Takımı'nı Tanrı aşkına?" "Arya'ya katılıyorum, batırman imkan dışı." Tam duygusallaşacaktım ki babamdan ses geldi. "İzem hadi kızım!"

"Kızlar kapatayım ben, yemeğe çağırıyorlar, öptüm, çok seviyorum sizi!" Alev ve Arya'dan gelen "Bizde seni!" seslerinden sonra telefon konuşmasından ayrılıp merdivenlerden aşağıya indim.

Annem yine döktürmüştü, ve ben de hem okuldan hem de antrenmandan gelince hiçbir şey yememiştim, ne kadar hızlı yemek yediğimin farkına bile varamamıştım. "İzem yavaş, boğulacaksın." Abim beni gülerek uyardığında ağzımdaki lokmayı yutup konuştum. "Bilmem kaç saat okula gidip ardından aç aç antrenmana gidersen anlarsın hâlimi abicim." Gülerek kafasını salladıktan sonra abimi takmayarak yemeğimi yemeye devam ettim, bitirdiğimde bir sene yemesem yine aç kalmayacağımı hissediyordum. Tam odama çıkacaktım ki abimin sorduğu soruyla ayağa kalkmayıp önce onu cevapladım. "Senin yakın tarihte maçın var mı Ekin?" "Birkaç güne Karayolları ile var sanırım, fikstürden emin değilim." "Tamamdır canım."

Aklım zaten bir maçtayken abimin başka bir maçı aklıma sokmasıyla düşünceli ve ağırlık çökmüş bir hâlde odama çıktım, yapılacak ödevlerimi tamamlayıp kitaplığımdan en son okuduğum kitabı aldım ve okumaya başladım. Kitap okumayı seviyordum, hatta sevmekten daha farklı bir duygu besliyordum. Stresli olduğumda -ki fazlasıyla stresli bir insandım, küçüklüğümden beri sporla uğraşıyor olunca hem kendimin hem de diğer insanların beklentileri yüksekti ve bu beklentiler karşılanabilecek mi duygusuyla insan strese kapılıyordu- kitap okumak beni gerçek dünyadan soyutlaştırıyordu, kendimi başka bir yerde gibi hissediyordum.

Biraz daha kitap okuyup rahat hissettiğimi anladıktan sonra saat 11'e gelirken ışıklarımı kapattım ve uykuya dalmaya çalıştım.

•••

Sonunda hafta sonu gelmişti, hafta boyunca antrenman ve ödevlerle boğuşmuştum -bir sonraki gün olacak Karayolları maçı hazırlıklarından bahsetmiyorum bile- uzanacak ve dinlenecek zamanım bile kalmamıştı. Uzun süredir Alev ve Arya ile görüşemiyorduk, on beş dakikaya beraber zaman geçirebilmek için eve geleceklerdi.

Onlar gelene kadar ev içinde bulunan atıştırmalıklara ve içeceklere baktım -her ne kadar yarısını yemeyecek olsak bile- sevdiklerimizi masaya koydum, annem de ben atıştırmalık ve içecekleri yerleştirirken kek yapıyordu, yanağından öptüm o sırada.

Kapının çalmasıyla yüzümde bir sırıtmayla tabiri caizse hoplaya zıplaya kapıya doğru ilerledim, kapıyı açmamla yüzümdeki sırıtışın solması, midemde garip bir kasılmanın oluşması, şaşkınlıktan ağzımın açılması ve kaşlarımın çatılması aynı anda olmuştu.

İsak'ı bu hafta ikinci kez kapının önünde karşılıyor olunca déjà vu yaşadığımı hissettim.

Ben şaşkınlığımı henüz üstümden atamazken abimin arkamdan "İsak! Hoş geldin dostum." demesiyle yutkundum ve benimle konuşmamalarını umarak orada dikildim. İsak'ın içeri girmesiyle abime sarılmadan önce omzuma hafifçe dokunup -bir nevi dürtüp- "Selam İzem." diye gülümsemesi bir olmuştu. Gülümseyip "Selam, hoş geldin İsak." derken açık kapının dışından, asansörden gelen sesle kapıya baktım.

Arya ve Alev tam zamanında gelmişlerdi.

benimle kayboldun, vuralWhere stories live. Discover now