2. Mucize

76 54 0
                                    

"Biraz daha çalışarak kendini geliştirebilirsin fakat şu an çok iyi gidiyorsun." Drake içten gülümsemesini bana gönderdi. O sırada odamın kapısı tıklatıldı ve içeriye evimizin çalışanı olan Nalan abla girdi.

  "Yemek hazır Laden hanım, babanız sizi bekliyor."

  "Geliyorum." Dedim o sırada piyano öğretmenim çoktan ayağa kalkmıştı.

  "Bugünlük bu kadar yeterli, boş zamanlarında bol bol pratik yap. Bazen müzik sadece öğrenmek için değil rahatlamak içinde vardır." Drake önünde ki kağıtları dosyasına yerleştirdi. 32 diş sırıtan adamı kırmamak için hafifçe tebessüm ettim. "Tekrar görüşmek üzere Bayan Avras."

  "Görüşürüz Bay Drake." Drake, yirmili yaşlarının sonunda ingiliz kökenli bir piyano öğretmeniydi. Onu seviyordum, çünkü dinlemesini en çok sevdiğim piyanoya resmen hayat veriyordu ve benimde öğrenmemi sağlıyordu.

  Drake odamdan çıktıktan sonra makyaj aynama yaklaştım. Bembeyaz bir vücut, tek farklı olan kısım gözlerimdi. Alışık olunmayan bir göz bebeğine sahiptim. Tıpkı pembe açan çiçek anlamı taşıyan ismim gibi gözlerim de toz pembe rengiydi. Bu normaldi. Çünkü ben Albino hastasıydım. Fakat benim gözlerimi diğer albino hastalarından farklı kılan bir özellik vardı. Titreme yoktu. Göz bebeklerim tıpkı normal bir insanın gözleri kadar normal ve netti.

  Doktorlar durumu fark ettiklerinde, bunun bir ilk olduğunu ve Laden Avras'ın mucize bir bebek olduğunu söylemişlerdi. Herkes bu kızın güzelliğine hayran kalmıştı. Tuna Avras bu durumu kendi alehine çevirerek küçücük kızı Laden'i kullandı. Gazetelere boy boy pozlar vererek milyon dolarlar kazandı. Tüm moda dergileri kapaklarında bu masum hasta kızı kullanmak istiyordu. Tuna Avras bir servete sahip olduğunu biliyordu. O servet ise bendim: Laden Avras.

  Makyaj aynamın karşısına geçtim. Herkesin hayallerini süsleyen bir odaya sahiptim. Saçlarım beyazdı, kirpiklerim beyazdı, kaşlarım beyazdı, vücudum beyazdı. Ben sadece beyazdım ama benim aksime odamda tüm renkler vardı. Sadece bir renk yoktu; beyaz.

Beyaz olduğum için beni mutlu eden bir durum ise kirpiklerime istediğim renk rimeli sürebiliyor oluşumdu, çünkü insanlarda hiç belli olmayan renkler bende kendilerini gösteriyorlardı. Ayna da kendime bakıp gülümsedim. Güzeldim... güzel olmak istemiyordum. Sadece sıradan bir hayatım olsun istiyordum. Özel olmak istemiyordum. Arkadaşlarım olsun istiyordum.

Herhangi bir okula gitmiyordum. Tüm gün boyunca yabancı öğretmenler tarafından dil dersleri ve Türkiye'nin en iyi sayısal sözel öğretmenleri tarafından ders alıyordum. Tuna Avras servetini en iyi şekilde yetiştirmeye çalışıyor sonra onu kullanmayı çok iyi biliyordu.

Gözyaşlarım dudaklarıma dokunduğunda tuzlu bir tat aldım. "Bir gün beni zindan ettiğin bu hayattan kurtulacağım... annem gibi olmayacağım." Kapım tıklatıldığı an hızla ellerimle gözyaşlarımı sildim. İçeri giren adama baktım. Bu kişisel korumamdı. Evet şaşırdık mı? Hayır. Korumam olmazsa olmazdı!

"Babanız sizi bekliyor Bayan Avras."

"Geliyorum."

Efe gittikten sonra bende vakit kaybetmeden merdivenlere yönelip aşağı indim. Tuna Avras her zaman oturduğu köşesine geçmiş, kahvaltısına başlamak için beni bekliyordu. Hayatıma saygısı olmayan adamın bu küçük prensipleri de ne oluyordu? Ona baba demek içimden gelmiyordu çünkü hiç bir zaman 'baba' diyebileceğim birisi olmamıştı, olmazdı.

  Bunu kabullenmiştim, bu hayatı ve bu adamın üzerimde ki yaptığı etkiyi kabullenmiştim, başka çarem de yoktu. Bu bataklığa beni sürükleyen oydu. Diğer bataklıklara düşmemi önleyen de. Ondan ve bu evden kaçmaya çalışsam anında kuş gibi avlanırdım. Maalesef bunu da çok iyi biliyordum.

İnfaz MeleğiWhere stories live. Discover now