6. Ölümün Kıyısında

55 46 10
                                    

Bu gerçek miydi? Mavera gerçekten kendi annesini mi öldürmüştü? Duyduklarımı hazmetmem kolay değildi. Kapı kolunu tutan elimi yavaşça kendime doğru çektim. Beynimin için de ki münakaşa masası kırılmış yerle bir olmuştu. Kendi annesini öldüren birinden merhamet bekleyemezdim. Kendi canım için yalvaramazdım. Çok uzun değil, sıkışıp kaldığım bu bedenden canımı alacaktı. Ama ben ölmek istemiyordum...

  Bir saniye dahi kaybettiğim vakit aleyhimeydi. Etrafıma kısa bir bakış attığım gibi koşarak koridorun sonuna doğru ilerlemeye başladım. İlerde merdivenler vardı. Dışarısı güvenli değildi biliyorum ama burası da güvenli değildi.

  Bedenim ilk kez bu kadar çok yaşamak istiyordu sanki. Çünkü nefesim kesilesiye kadar koşmaya devam ettim. Bir yandan etrafımı kontrol ediyor diğer yandan acele ediyordum. Tek istediğim kimseye görünmeden buradan ayrılmaktı.

  Ana girişe kadar ulaştığımda sadece bir kızın kapıda durduğunu gördüm. Sadece tek bir kız mı girişi kontrol ediyordu? Bu garipti. Ona görünmeden nasıl çıkabilirim diye düşünüyordum ki o an sanki şans yüzüme gülmüştü. Kızın yanına gelen adam ona bir şeyler söylediğinde kız aceleyle koşarak oradan uzaklaştı. Artık kimse yoktu. Bu fırsatı bir daha elde edemezdim.

  Saklandığım duvarın arkasından yavaşça çıkarak hızlı adımlarla malikanenin kapısına doğru ilerledim ve evet, artık dışardaydım. Malikanenin demirliklerinin açık olan kısmından kendimi kaldırıma attığımda aynı hızlı adımlarımla yürümeye devam ettim. Yüzüme yayılan gülümsemeyi engelleyemedim. Kurtulmuştum. Bedenim hala tek parça olduğum için mutluydu ve kalbimin korku ve heyecandan hala yerinde duramadığını hissediyordum. Fakat bu mutluluk bir kaç saniyeyle sınırlı kalmıştı. Yolun sonunda sola doğru saptığım an onlarca infazcının yol ortasında bana doğru geldiklerini görmemle kalbimin teklemesi bir oldu. Arkama doğru döndüğüm gibi aksi yöne doğru koşmaya başladım yine. Bu kabus ne zaman bitecekti? Allah'ım gücüm tükeniyordu bu kadar stres bedenime çok fazlaydı. Tek istediğim normal bir hayattı...

  Koşmaya devam ederken artık bedenim yorgun düştüğü için adımlarım yavaşlamıştı. Tam o anda karanlığın beni kendine çekmesiyle acı gerçekle yüzleştim. Tanrı'dan normal bir hayat isteyemezdim. Ben Albino kızdım, benim sıradan bir hayatım olamazdı. Çekildiğim karanlık ve peşimde ki milyarlarca insan bu gerçeğin en acı kanıtıydı.

  Karanlık.

  Bulanık.

  Terliyorum.

  Nefes al.

  Sakin ol.

  İnfazcı?

  "Mavera!" Sesimin boğazımı yırtarak çıkmasıyla bir kaç öksürük krizine girmiştim.

  "Sonunda uyandın. Aralıksız 4. Saate girmiştik."

  Elime tutuşturulan bardağı alıp yavaşça içinde ki suyu içmeye başladım. Bir dakika...

  Bakışlarım sesin sahibine döndüğünde bir anda içtiğim suyu adamın yüzüne doğru püskürtmem bir oldu. Ne yaptığımı saniyeler sonra fark ettiğimde artık çok geçti. Adam tepkisizce bana bakıyor ben ise olayın şokuyla ne yapacağımı bilemiyordum.

  "Ben çok özür dilerim." Diyerek ellerimle ağzımı kapattığım sıra gülmeye başladı. O gülüyordu!

  "Önemli değil." Derken kenarda duran peçeteden bir yaprak kopararak yüzünü sildi. "Sabah yüzümü yıkamaya üşeniyordum iyi geldi." Hala şaşkınlığımı atamamış ona bakıyordum.

  "Sen kimsin?"

  "Hmm önce bir teşekkür etseydin?"

  Kısa bir süre etrafıma göz gezdirdim. Çok büyük değil ufak bir odanın içindeydik. Kenarda küçük bir penceresi vardı ama çok şirin bir eve benziyordu.

İnfaz MeleğiWhere stories live. Discover now