8. Oyun Arkadaşı

38 36 9
                                    

MAVERA URAS ATALAY'DAN;

Masum 6 yaşım:

"Korkuyorum anne!" Karanlık, çok karanlık...

"Lütfen aç kapıyı, söz veriyorum daha uslu olacağım." Sessizlik, koca bir sessizlik. Altı yaşında küçük bir oğlan çocuğu nereden bilebilirdi karanlığın onun aydınlığı olacağını. Asıl aydınlığın onu artık korkutabileceğini nereden tahmin edebilirdi?

Elleri titriyordu. Soğuktu. Küçük bedenini buna alıştırmaya çalışıyordu. Diyordu ki 24 yaşında ki Uras'a; Söz ver o zaman karanlıktan korkmayacaksın. Söz ver kurtulacaksın buradan. Söz ver kendine ve söz ver 24 yaşında ki Uras'a bir mucize yaratacaksın ona.

17 yaşım:

Mucize diye bir şey yoktu. Lanetlenmiştim ben. Ellerime kan bulaşmıştı. Masum altı yaşım üzgünüm ama mucizeler gerçek değil ben lanetlenmiştim. Sen benim için o gün ölmüştün. Uras ölmüştü artık, Mavera vardı.

24 yaşında ki Mavera:

Kalbi yoktu. Duyguları yoktu. Hisleri yoktu. Sadece bir amaç uğruna kullanılan bedeni vardı. On yedi yaşı onu büyütmüştü. Geri adım atmamıştı. Öğrenmişti. Acı çeke çeke öğrenmişti. Vicdanını değil, intikam almayı seçmişti. O kadını gözünü kırpmadan öldürürken gözünden tek bir damla yaş akmamıştı. Akmamalıydı. Bir katil aldığı can için gözyaşı dökmemeliydi.

^^

  "Karanlıktan korkmak çocukların işi." Oyuncak ayının içinde ki bıçağımı tutup çıkardım. Sessizlik gitgide artarken sırtımı duvara yasladım ani bir darbeyi %50 engellemek adına. Karanlıkta daha iyi görebilmek için gözlerimi hafifçe kıstım. Son anda hissettiğim hareketlenmeyle vücudumu sağa yatırdım. Saçımın kenarından geçen şey duvara saplanmıştı. Feneri hızla duvara tuttum gördüğüm şey daha da şok olmama sebep oldu. Bunlar benim zehirli hançerlerimdi. Kendi silahımla beni vurmaya çalışıyordu. Arkamdan gelen hisle kendimi bu sefer bir adım sola çektim ve diğer hançer de kısa sürede duvarı boyladı.

  "Ah hadi ama, sadece de fazla klasik değil mi? Biraz daha özgün olmanı beklerdim."

  "Klasikleri severim." O buradaydı, Pennywise. Fakat sesin nereden geldiğini anlayamamıştım. Bunu bana odanın dört bir yanından ulaştırıyordu. Bu şekilde onu bulmam çok zordu. Bu adam her şeyi düşünmüştü.

  Dikkatimin dağıldığı o bir kaç saniye içerisinde hançer ceketimi delerek karnımı sıyırmıştı. Kanın yoğun ve demirimsi kokusu hemen burnuma gelmişti. Ceketi o kısma bastırdım yavaşça. Acıya dayanıklıydım. Bu benim için hiç bir şeydi. Zehir bir kaç saniye içinde vücuduma yayılacaktı. "Beni vurdun." Dedim dudağımın kenarı hafifçe kıvrılırken devam ettim. "Ama ölmeyeceğim."

  "Seni öldürmeyeceğim, unuttun mu? Biz sadece oyun oynuyoruz. Hançerler zehirli değil." 

  Konuşması çok sakindi ve bu sakinlik beni geriyordu. Nasıl bir psikopat olduğunu anlayamıyordum. Ben işimi direkt yapar ve bitirirdim. Şu an ki katil ise beni avucunun içinde tutup kuklası haline getiriyordu.

  "Neden?" Sorduğum soruyla koca bir sessizlik oluştu. Hançerler son bulmuştu. Botlarımın dibinde duran kanlı hançere gözlerim takıldığında tekrar sordum. "Neden benimle oyun oynamak istedin?"

  "Çünkü ikimizinde bir amacı var."

  Kaşlarımı çattım. "Neymiş?"

  "Sen mucizeyi istiyorsun." Bu sözleri duyduktan sonra bedenim kaskatı kesilmişti. Albino kız, buralarda bir yerdeydi. Beni görüyor muydu bilmiyordum. Ne haldeydi onu da bilmiyordum. Onu almadan gitmeyecektim.

İnfaz MeleğiWhere stories live. Discover now