4. "Sadece benim."

49 44 4
                                    

  Soğuğu hissettim... Tenimin her bir noktasına işliyordu. Onlar soğukta ısınmak isterlerdi. Ben ise o kez üşümek istedim. Rüzgarın tenimi buza çevirmesini istedim. Soğuk canımı yaksa da ben mutluydum. Gülümsedim. Karşımda ki adama baktım. Sanki bir insan değildi ve farklı bir yaratıktı. O gördüğüm en iyi suikatçi olabilirdi çünkü hala o kadar güvenliği nasıl aşıp çıktığımızı anlayamıyordum ve bunu yaparken hiç zorlanmamıştı. Evet o bir infazcıydı da aynı zamanda bende bir infazcıya hayran kalan albino kız. Bana öyle seslenmişti. Ne kadar hastalığımın yüzüme söylenmesinden hoşlanmasam da kelimeler onun dudaklarından çıktığı an beni anlamsız bir şekilde rahatsız etmemişti.

  Düşeceğimi sandığım an kollarımı beline daha sıkı sardım. Motorun üzerinde ki hakimiyeti güçlüydü fakat buna rağmen hareketlenmemle kasıldığını anlamıştım.

  Nereye gidiyorduk bilmiyorum... Ya da şu andan sonra bu yabancının bana neler yapacağını bilmiyordum ama emin olduğum bir şey vardı. Kimse biyolojik babamdan daha kötü olamazdı. Hiç kimse...

  Ona sormak istediğim çok şey vardı. Gizemli bir havası vardı ve aniden ortadan kaybolup bir anda tekrar çıkabiliyordu. Motorun hızı düştüğünde inmek üzere olduğumuzu anladım. En sonunda ormanlık bir alanda büyük bir malikanenin önünde durmuştuk. Tamamen siyah ve lacivert tonlarını içeren malikane sanki ormanın ortasında kaybolmak istenircesine tasarlanmıştı. Fark edilmesi zordu.

  Motordan indiğimde ilk baktığım şey saat olmuştu. Gece yarısını geçmişti ve doğum günümde artık bitmişti. Hoşgeldin yirminci yaşım. Öncelikle seni diğerlerinden daha çok seveceğimi bilmelisin, çünkü bana özgürlüğümü verdin.

  İnfazcı başında ki kaskı çıkarıp motorunun üstüne koydu. Omzunun altından bana kısa bir bakış attı. Yüzünü karanlıktan görememiştim.

  Onunla konuşmak için can atıyordum. Korkum bi anlık meraka ve heyecana dönüşmüştü. "Bir şey sorabilir miyim?" Dediğimde "Sorma." Diyerek yürümeye başladı. Kaşlarımı çatarak arkasından ilerledim. Geldiğimiz malikanenin giriş kapısının yan tarafında bulunan siyah bir düzenek mevcuttu. İnfazcı sağ elini oraya yerleştirdiğinde bir kaç saniye içinde kapı açıldı. Şaşkınlıktan ağzım beş karış havada onu izliyordum. Bu- bu- BU ACAYİP HAVALIYDI!

  İçeri geçtikten sonra kapıyı kapattı. Onu izledim. "Mutant falan mısın? Ya da... Özel güçlerin falan mı var? Suikastçilerin hepsi bu kadar havalı mı aranızda iletişim falan mı kuruyorsunuz? Peki adın ne? Gizli mi? Ah yani bir suikastçi olduğuna göre bu bence devlet sırrı falan olmalı... Peki daha önce hiç-"

  "Kes artık o lanet sesini!" Bir anda gürlemesiyle yerime çivi gibi saplanmıştı. Sanırım onu sinirlendirmiştim. Kaşlarımı çattım. Yine de bir kadına bağıramazdı. Bu çok saygısızcaydı?!

Ona doğru yaklaştım. Tam karşısında dikilip gözlerinin içine baktım. Bir an şaşırmıştı. Bunu fark edebilmiştim.

  "Neden beni kurtardın?"

  "Çünkü, dileğin buydu."

  "Sen herkesin istediği dilekleri gerçekleştirir misin? Aladdinin lambası mısın sen?" Diye çıkıştığımda anlamsız bir şekilde yüzünü buruşturdu.

  "Cidden şimdi seni öldürmediğim için pişmanlık duyuyorum. Oracıkta işini bitirebilirdim ve kimsenin ruhu bile duymazdı."

  "Haklısın..." dedim çok profesyonelce ve akıllıca hareket ediyordu. Eğer beni öldürmüş olsaydı cesetimi ilk, cezamı sonlandırmak için odama giren biyolojik babam fark ederdi.

  Kaşları hafifçe çatılmış gözlerini gözlerime sabitlemişti. Karşıda ki koltuğuma geçtiğimde de bakışları bir an olsun benden ayrılmamıştı. "Sadece mantıklı bir açıklama düşünüyorum ama aklıma hiç bir şey gelmiyor..." bakışlarım aşağıya kaydı. O an önümde onun varlığını hissettim. Benimkinin aksine kalın ve tok sesiyle yanıt verdi. "Bazı şeylerin mantıklı bir açıklaması yoktur. Bu gece senin canını bağışladığım gibi."

İnfaz MeleğiWhere stories live. Discover now