9. İhanet

37 33 0
                                    

MAVERA URAS ATALAY'DAN ;

  Nefesim kesiliyordu. Düşünceler beynimde terör estiriyordu ve ben hiç bir şey yapmadan bekliyordum. Neyin içindeydim? Ne düşünmeliydim? Bu doğru olamazdı. Olmamalıydı. Her şey bu kadar anlamsız ve basit olmamalıydı. Kutay ve Balaz'ın geldiğini gördüğümde Balaz endişeyle yanıma geldi.

  "Mavera, iyi misin? Yaralanmadın değil mi?"

  Başımı kaldırıp grilerimi Balaz'a çevirdim. "İyiyim." Derken Kutay dikkatli bir şekilde bana bakıyordu.

"O gerçekten... senin ölen kardeşin mi?" Balaz'ın sorusu düşüncelerimden uzaklaşıp ona odaklanmamı sağlamıştı.

"Bu imkansız..." dedim ama buruşturup attığım fotoğraf bu sözümü yalanlıyordu. İmkansız değil miydi? Bu nasıl olabilirdi aklım almıyordu. "O ölmüştü." Ölmemiş miydi? "Onu öldürmek istedim."

"Kardeşin olduğunu bilmiyordun."

"Öyle olmayabilir de Balaz!" Dedim sinirle.

"Olsa da bir şeyi değiştirmiyor. Sen kendi anneni öldürdün Mavera. Kardeşini öldürmüş olman trajik bir durum değil. Garip davranışlar sergiliyorsun. Yoksa hala içinde ki o zavallı çocuğu yaşatıyor musun?" Kutay'ın sert sözlerini umursamadan ayağa kalkıp karşısına geçtim.

"Onu gömüp üstüne toprak atalı çok oldu." Dedim kaşlarımı çattım. Hastanede ki herkes bize bakıyordu. Evet, bunu yapmıştım. O an beni buna iten neydi bilmiyorum ama. Fotoğrafı buruşturup attıktan sonra onu kucaklayıp ilk işim hastaneye getirmek olmuştu. Yaklaşık iki buçuk saattir burada boş boş kendimle münakaşa içindeydim.

"Neden onu hastaneye getirdin?" Kutay'ın sorgulayıcı bakışları geri adım atmaksızın üzerimde dolanırken bir anda tüm dikkatimin odağı ilerde ki kişiye odaklandı. Gözlerimiz buluşunca hızla ortadan kayboldu. Kaçıyordu. "Balaz burada onunla kal." Diyerek Kutay'ı umursamadan kaçan kişinin arkasından koştum son süratle. Koridorun soluna döndüğümde son anda bu kez sağa döndüğünü fark ettim. Onu yakalamak için koşmaya devam ettim. Hastane'nin acil çıkışına gelmiştik. Etrafıma baktım fakat hiç bir şey yoktu. Buralarda olmalıydı, bu kadar kısa sürede çok uzaklaşmış olamazdı. Karanlık ve kuytu kalan hastanenin arka tarafı daha çok tenha bir ara sokağı andırıyordu. Bir kaç adım ilerledikten sonra boynumda hissettiğim soğuklukla adımlarım kesildi.

Aradan bir kaç saniye geçmişti. "Öldür. O bıçağı ne amaçla kaldırdıysan, işini bitir." Bıçak tenime biraz daha bastırdığında boynumda ki sıcaklığı hissediyordum fakat tutan kişinin eli titriyordu. "Tereddüt edersen, ölürsün." Bıçağı tutan bileğini tutup kolunu ters çevirdim. Yönümü ona çevirdiğimde düşüncelerim ilk kez kalbime ters düşmüştü. Sırtını hastane duvarına yaslayıp elinde ki bıçağı bu sefer ona dayadım. Bir anda uyguladığım güçle bedenim ve duvar arasında sıkışıp kalmıştı. Gözlerini korkuyla kapatıp boğazını delip geçen, hızla alıp verdiği nefeslerin sesini duyar olmuştuk. Aklım almıyordu. Bir anda birde elinde tuttuğu bıçağa bakakaldım.

"Sen... beni öldürmek istedin." Kalbimde alev alan duyguların yerini hızla kaplayan öfke tüm vücudumu kısa sürede ele geçiriyordu. Laden yavaşça gözlerini açıp gözlerime baktı. Karşımda tir tir titreyen bedeni acizliğini gözler önüne seriyordu. "Ben seni yaşatmak isterken, sen beni öldürmeye çalıştın Mucize."

"Bana yalan söyledin!" Sözleri karşısında kaşlarımı çattım.

"Sana asla yalan söylemedim." Dedim sakinlikle.

"Sana güvenmemi istemiştin, sana güvendim Mavera." Söyledikleri beynimi karıştırıyordu. Dikkatli bir şekilde göz bebeklerine bakmaya devam ettim. Toz pembelerinin etrafını yaşlar kaplamıştı. "Mavera bana yalan söyledin, sen kendi anneni öldürmüşsün! O adamla konuşurken duydum! Beni de öldürecektin!"

"Saçmalık!" Gür çıkan sesim olduğu yere daha da sinmesine neden olmuştu. "Seni öldüreceğimi nasıl düşünebilirsin?"

"Güvenemezdim." Elinde ki bıçağı tutup yere fırlattım. Ellerini bıraktıktan sonra onları önüne koyarak sanki ondan uzak durmamı istedi. Bir adım geri çekildim. "Öldürmek istesem bunu çoktan yapmış olurdum."

  "O gece beni neden öldürmedin?" Diye sorduğunda bu sorunun cevabını gerçekten öğrenmek istediğini biliyordum.

  "O gece seni öldüremedim." Bakışlarında ki duyguyu anlayamıyordum. Duygusuz bir adam nasıl başka insanların aynası olup onun duygularını görebilirdi?

"Neden Mavera, Neden, neden, neden! Sadece bunu bilmek istiyorum!"

"Öldüremedim Albino kız! Olmadı! Bir nedeni de yok!" Ellerimi iki tarafına dayadığımda yumruklarımı sıkıyordum en çok sinirlerimi bozan da buydu işte. Kendime ne olduğunu anlayamıyordum.

"Bana düzgün bir açıklama bile yapamıyorsun." O an sözlerini umursamadım. Aklıma hala biraz önce yaşananlardaydı.

"Söylesene." Derken tam gözlerinin içine baktım. "Beni öldürmeyi bu kadar çok mu istedin?"

Bakışlarını benden kaçırdı. Dudaklarından tek bir kelime dahi çıkmadı. Karşımda ki hâli kendini daha da bitiriyordu. Elini tutup boynumdan göğsüme doğru yavaşça sızan kanın üzerine koydum. Benimle tanıştığı gece bana dokunmasına izin vermezken, bu kez bunu ona kendim yapıyordum. "Başaramadın Albino kız." Bakışları boynumda ki kesikte dolanıyordu. Gözlerine çöken hüzün perdesini aralayarak grilerimle buluştu.

"Ölmemek için."

"Öldürmeyi seçtin."

Bakışlarında ki duyguyu çok iyi anlayabiliyordum. Pişmanlık. Bu duyguyla vedalaşalı yıllar olmuştu. Albino kızın duyguları tıpkı önce ki ben kadar derin ve tazeydi. Fakat bu, ihanetin bir bahanesi olamazdı.

"Aramızda ki anlaşma sona erdi Albino kız." Bakışlarında ki anlamsızlık her geçen saniye büyüdü. Bedeninin korkudan titrediğini görebiliyordum. Fakat bunu belli etmemek için karşımda dimdik durmaya devam ediyordu.

"Dileğin reddedildi." Çıkardığım silahın namlusunu anlına dayadım. O an dik duruşu anında çöktü. Göz pınarlarında ki yaşlar için işte bu son damla olmuştu. Yaşları yanağından aşağı doğru hızlı bir yol çizerken elleri zangır zangır titriyordu. Onun için hayatımı tehlikeye atmış olmam tam bir aptallıktı. Mavera Uras, yıllar sonra bir kız için hata yapmıştı ve bu ihanet onun hak edebileceği en iyi cezaydı.

"Mavera... yapma.." derken sesi titremişti.

"İhanet affedilemez." Silahın emniyetini serbest bıraktığımda artık yaşanacak ve söylenmek istenen sözler için çok geçti. Silah patladığında albino kız saniyeler içerisinde yere yığıldı. Bir kaç adım geriye doğru hareket ettim. Her şey saniyeler içinde yaşanmıştı.

Bir son yazılmak istenmişti. Bunu başlatan bendim ve bu sonu yazacak olan kişi de öyle. Her şey affedilebilirdi ama benim için affı olmayacak tek şey ihanetti. Albino kız, Mucize ya da kendi adıyla Laden Avras, bana ihanetin en ufak yanlışımda beni enseleyecek bir lanet olduğunu tekrar ve tekrar göstermişti. Yere düşen cansız bedeni geride bırakarak tekrar hastane koridorlarında yürüdüm.

Başlattığım ve şimdi sonunu getirdiğim bu durum için, içimde ki adamın derinden gelen çığlıklarına kulaklarımı kapadım. Önceden de olduğu gibi ve her zaman da olacağı gibi. Uras değil, Mavera olmayı seçtim.

İnfaz MeleğiWhere stories live. Discover now